1 Ocak 2006 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Gelir Vergisi Kanunu geçici 67. maddesine göre menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarından elde edilecek gelirlerin vergilendirilmesinde, köklü bir değişikliğe gidilerek elde edilen gelirin türüne ve niteliğine bakılmaksızın yüzde 15 oranında Gelir Vergisi kesintisi yapılması uygulaması yöntemine geçildi.

1 Ocak 2006 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Gelir Vergisi Kanunu geçici 67. maddesine göre menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarından elde edilecek gelirlerin vergilendirilmesinde, köklü bir değişikliğe gidilerek elde edilen gelirin türüne ve niteliğine bakılmaksızın yüzde 15 oranında Gelir Vergisi kesintisi yapılması uygulaması yöntemine geçildi.

Menkul kıymetlerde vergi nasıl hesaplanacak?

Örneğin yatırımcı Ali Bey’in 2006 yılının ilk üç ayında A bankası aracılığıyla yapmış olduğu alım-satım işlemlerine ilişkin bilgiler aşağıdaki gibidir. Örneğimizde, devlet tahvilinin 1.1.2006’dan sonra ihraç edildiğini varsayalım. A bankası Ali Bey’in hisse senetleri alım-satım kazançları üzerinden işlem bazında yüzde 15 oranında kesinti yapacak. Ali Bey üç aylık dönem içinde yapmış olduğu işlemlerin konsolide edilmesi neticesinde hisse senetleri alım-satımından (19.000-2.000=) 17 bin YTL kâr elde etmiş, devlet tahvili/Hazine bonosu alım-satımı ise 10 bin YTL zararla sonuçlanmış. Bu durumda, değişken getirili hisse senetleri ile sabit getirili tahvil/bonoların farklı türden menkul kıymet olması sebebiyle bu kıymetler arasında zarar mahsubu yapılamayacak. Ali Bey’in 2006 yılı aşılmamak şartıyla izleyen üç aylık dönemlerde tahvil/bono alım-satımından kazanç elde etmesi durumunda, tahvil/bono alım-satımından kaynaklanan 10 bin YTL zararı mahsup edilebilecek. Diğer taraftan, hisse senetleriyle ilgili olarak kesinti yoluyla kesilen verginin ödenmesi gereken vergiden fazla olması (bir kısım işlemlerin zararlı olması dolayısıyla) sebebiyle fazla kesilen (2.000
# % 15 =) 300 YTL müşterinin hesabına aktarılacak. Zarar mahsubu, aynı tür menkul kıymetlere ilişkin olmak şartıyla alım-satım kazançlarına uygulanacak. Dolayısıyla, alım-satım kazançlarındaki zararın itfa gelirlerine mahsubu mümkün değil.

Ahmet Yavuz tarafından yazılan bu makale, 10 Nisan 2006 Pazartesi günü yayınlanan Zaman Gazetesindeki köşe yazısıdır.