Uzmanlar, niş yakalamak için gerekli temel unsurları şöyle sıralıyor: Hedef kitlede oluşturmak istediğiniz algıyı ve stratejiyi belirleyin. Yurtdışındaki fırsatlar için ise ülkelerin kültürlerini inceleyin. Çünkü her ülkenin değiştiremeyeceğimiz bazı alışkanlıkları vardır. Bunları da dikkate almak gerekir. Toplumu, insanların normal yaşam akışını takip edin. Günlerini nasıl geçiriyorlar, nasıl yaşıyorlar, değer yargıları ne? Bunun karşısında, iş dünyasının onların ihtiyaçlarına nasıl cevap verdiğine, rekabetin nerelerde sıkıştığına, nerelerde boşluk yarattığına bakın. Fırsatlar bu ayrıntılarda gizlidir. Değişime açık olun.

Özellikle teknolojinin yarattığı değişimi dikkatle izleyin. Pazar odaklı ve öğrenen örgüt olun. Müşteri beklentisini takip edin. Müşteri ne bekliyorsa, ondan önce tahmin etmeniz gereken bir dönemdeyiz. Kitlesel üretimde bile küçük gruplara yönelik işler yapmak gerekiyor. Bu küçük gruplar için yapılan üretimlerin, hızla büyüyerek yarının temel pazarı haline gelebileceğini unutmayın. “Hedef kitle küçük” demeyin: Büyük işlerin küçük kitlelerden doğduğunu unutmayın. Fırsatı yakaladınız, niş yarattınız. Hizmet verdiğiniz alan, kendisini tüketmeyecek sonsuz bir iş değilse, yakaladığınız kitleye yönelik yeni ürün ve hizmetler geliştirin. Müşterilerinizi kazanmışken, onlara yeni ürün ve hizmetlerinizi anlatmak her zaman daha kolay olacaktır. Fatoş Karahasan, bu yeni dönemde fırsatları değerlendirebilmek için; “ Bu yeni tüketiciyi eleştirmek, ondan korkmak yerine, zaman dalgasının üzerinde sörf yapmayı öğrenmemiz gereken bir dönemdeyiz. Müşteri ne bekliyorsa, ondan önce tahmin edip, buna göre çalışma yapmanız lazım. Rekabet çok yüksek, tüketicinin beklentisi çok yüksek, kâr marjları düşüyor ve yarışta hep önde olmanız gerekiyor. Bunun için, kuşun üzerine değil, kuşun uçtuğu yöne doğru yere ateş etmeniz lazım.” diyor.

Onlar Nasıl Başardılar?
Şimdi de niş alanlarda girişim yapan ya da büyüyen şirketlere bakalım. Ericsson Türkiye Genel Müdürlüğü, Turkcell Yönetim Kurulu Üyeliği de dâhil olmak üzere, üst düzey yöneticilikle geçen 24 yıllık iş hayatından sonra, kurduğu SAF adlı restoran ile “pişmemiş yemek” nişine odaklanan Ersin Pamuksüzer, The LifeCo adlı bir şirket de kurdu. Önce detoks ve yaşam merkezleri açtı. Türkiye’yi, besinlerin mineral ve enzimlerinin yok olmaması için 40 derecenin altında pişirildiği özel bir mutfak kültürü ile tanıştırdı. Pamuksüzer bu arada eski alanını da terk etmiş değil. Telekomünikasyon sektöründe de yakaladığı “niş”’i fırsatı dönüştüren yeni bir iş kolu yarattı.

Telefondan kontöre birçok farklı markadaki teknolojik ürün ve hizmet satın alınabilecek, GSM veya su faturası yatırıp, mortgage’a başvurulabilecek, bahis oynanabilecek, gezici bayileri de olacak bir teknolojik mağazalar zinciri kurdu. Bir taraftan “sağlıklı yaşam” nişindeki faaliyetlerini artıran, diğer taraftan da Doğan Grubu ile kurduğu ve “Smile” adını taşıyan bu mağaza zincirini geliştiren Pamuksüzer “niş” ve “niş alanlarda” büyüme stratejisini şöyle açıklıyor: “İş dünyasını değerlendirebilmek için, ilk önce dünyayı, toplumu, insanların normal yaşam akışını değerlendirmek lazım. İnsanlar günlerini nasıl geçiriyor, nasıl yaşıyorlar, değer yargıları ne? Bunun karşısında, iş dünyasının onların ihtiyaçlarına nasıl cevap verdiğine, rekabetin nerelerde sıkıştığına, nerelerde boşluk olduğuna bakmak lazım. Benim iş hayatındaki genel yaklaşımım yeni trendler üzerine, yeni şeyler yapmak oldu.”

Uzun yıllar ABD’de Slikon vadisinde çalışıp, 2004 yılında Türkiye’de teknoloji üretmeye karar vermiş bir mühendis olarak dönen Bülent Çelebi, arkadaşları Metin Taşkın ve Andre Van Hees ile AirTies’ı kurdu. Kısa sürede modem pazarında lider koltuğuna oturdu. Yurtdışına da açılmaya başlayan şirket, 5 yıl içerisinde Ortadoğu, Doğu Avrupa ve Kuzey Afrika’yı kapsayan EMEA bölgesinde liderlik hedefliyor. Bu yıl ise Yunanistan’a modem ihracatına başladı. Bülent Çelebi, şirketi kurma düşüncesinin nasıl oluştuğunu şöyle anlatıyor: "Geniş bant uygulamalarında bir eksiklik gördüm. Daha önce kablosuz ağların çiplerini geliştiren bir şirkette çalışıyordum. Öyle bir sistem vardı ki, bütün AR-GE’yi çip markaları yapıyordu, bildiğiniz markalar yalnızca pazarlamasını gerçekleştiriyordu. Bunun yarattığı en büyük sorun, her ülkenin alt yapısının farklı olmasıydı. Ortaya birçok uyumsuzluk çıkıyordu. Son kullanıcı ürünlerin kurulumunda ve kullanımında sıkıntı yaşıyordu." Çelebi, bu nedenle, kafasında ’Üretici firmaların kendi AR-GE’leri olmalı ki, son kullanıcının ihtiyacı neyse buna göre ürün geliştirsin’ fikrinin oluştuğunu söylüyor. Çok basit ve fiyat olarak ulaşılabilir düzeyde bir ürün yaparsınız. Daha önce fiyatı yüksek olduğu veya ürünü kullanacak yetenekte olmadığı için, bu ürüne ulaşamayan müşteri kitlesine satışa başlarsınız.

Kaynak: Bu yazı, Kolay İletişim tarafından KobiFinans için hazırlanmıştır.