Eskiden “personel idaresi” olarak da anılan insan kaynakları bölümünün misyonu, şirketlerin etkinliğini artırmak için tasarlanan programları (işe yerleştirme yöntemleri, maaşlar, ek kazançlar, insan kaynakları politikaları vb.) geliştirmek ve yönetmektir.

İnsan kaynakları etiketi artık işyerlerinde bir norm halini geldi; organizasyonlarda, insanların yalnızca işe alma ile özdeşleştirdikleri personelden daha geniş bir kapsam ve stratejik rol ifade ediyor.

Artık, insan kaynakları uzmanlarının, organizasyonlarına katkıda bulunmak ve varlıklarını sürdürmek amacıyla kendilerinin ve temsil ettikleri bölümünün rollerini düşünmelerinin tam sırası. İçinde bulunduğumuz kriz ortamında, büyük resmi görebilmek ve bu resmi hedef alan kaynakları konumlandırmak insan kaynakları için her zamankinden daha fazla önem taşıyor.

Eğer bugün çalışanlarınıza ‘insan kaynakları bölümünün ne yaptığını’ sorduğunuzda net cevaplar alamıyorsanız, bu durumda insan kaynakları bölümünüzün rolünü tekrar düşünmesi ve fonksiyonlarını tanıtabilmek için kendi bünyesinde bir takım araştırmalara gitmesi gerekir.

İşe kendinize bir takım sorular sormakla başlayabilirsiniz:

* İnsan kaynakları bölümünün çalışanlar arasındaki imajı nedir?

* Çalışanlar, organizasyonun misyonunu ve amaçlarını planlarken, insan kaynakları bölümünün önemi anlayıp, takdir ediyorlar mı?

* İnsan kaynakları bölümü, fonksiyonlarını organizasyona tanıtmak için bir çaba sarf ediyor mu?

İlk adım: İnsan kaynakları bölümü, kendini organizasyonda etkin kılmak için ilk adım olarak ofisinden çıkmalı ve çalışanlarının dünyasına dahil olmalıdır; her seviyedeki çalışanla sohbet etmeli ve kendini tanıtmalıdır. Çalışanların ihtiyaç duydukları şeyleri dikkatli bir biçimde dinlemeli; neler yaptığını, fonksiyonlarının neler olduğunu ve neler yapabileceğini tanıtmalı, çalışanları organizasyonun yetenekleri ve organizasyona katkıları konusunda eğitmelidir. Bu eğitime de yapabileceklerinin neler olduğunu anlatarak başlamalıdır.

|
Toplam Kalite Yönetimi’nin uygulanmasında gerekli yetkinlikleri en üst seviyede taşıyan etkin bir liderin olması son derece önemli. Genel anlamda liderlik; danışmanlık, güven, sevgi, tutarlılık, devamlılık, sabır, etkileyebilme, sürükleyebilme, karar verme, risk, karizma, kültür, mantık, vizyon ve yüksek özgüven isteyen bir durumdur.

Kalite Yönetimi’nde liderin görev ve sorumlulukları ise şu şekilde özetlenebilir:

Takım çalışmasına inanmalı ve bu yöndeki çalışmalar desteklenmeli: Lider, gücünün kaynağını yönlendirdiği takımdan alır. Bu yüzden, lider takım ruhunu oluştururken; takım ruhunun dayanışmacı yapıda olmasına, takım içinde empatinin öne çıkmasına ve takımın kararlara etkin katılımının sağlanmasına dikkat etmeli. Lider; bilgiyi paylaşan, başarıya ve başarısızlığa hep beraber sahip çıkan, birbirini destekleyen ve denetleyen bir takım oluşturmalı. İyi bir lider bilir ki; çalışanlar arasında yatay bilgi alışverişinin etkin kullanılmadığı organizasyonlarda dikey bir ilerleme kaydedilemez. Bu yüzden çalışanlar arasında iyi kurulacak takım ruhunun ve bilgi ağının işletmeyi her zaman zinde tutacağı su götürmez bir gerçek.

Çalışanlar arasında saygı ve güven ortamı tesis edilmeli: Toplam kalite yönetiminin en önemli boyutlarından birisi olan ’toplam ahlak yönetimi’ de diyebileceğimiz saygı ve güven ortamının kurulmasının baş görevlisi liderdir. İyi kurulmuş saygı ve güven ortamı kalitenin tamamlayıcısıdır. Saygı ve güvenin olmadığı yerde kaliteye, kalitenin olmadığı yerde de toplam ahlak yönetimine ulaşmak mümkün değildir. Yönetim ahlakının, insan ahlakının, sistem ahlakının, meslek ahlakının, çalışma ahlakının olmadığı organizasyonlarda bırakın toplam kaliteyi, bireysel kaliteden dahi söz edemezsiniz. Lider, organizasyonda çalışanlar arasında oluşabilecek “soğuk savaş” durumunu “sıcak barış” ortamına çevirmesini bilmeli. Epiktetos’un çağlar öncesinden seslendiği gibi ‘Bilge odur ki, kimseyi kötülemez; kimseyi övmez; kimseden yakınmaz; kimseyi suçlamaz...’ İyi bir lider bilir ki; saygı ve güven ortamının tam sağlanamadığı organizasyonlarda toplam kalitenin temel değerlerinden biri eksiktir.

Önemli kararlar alınmadan önce çalışanlara danışılmalı: Lider, “sinerjik yönetim anlayışını” organizasyonda etkin kılmalı. Sinerjizm, dar anlamda tüm çalışanların yönetime katılımı, geniş anlamda ise organizasyonda insan, sistem, donanım vb. unsurların bir arada bulunması anlamına gelir. Yapılan işte, alınan kararlarda kendisinden de birşeylerin olduğunu gören çalışanlar hem moral, hem de enerji açısından kendisini daha iyi hissedecek ve bu durum da organizasyonu diri tutmaya yardımcı olacak, hantallıktan kurtaracaktır.

Organizasyonda müşteri üzerinde odaklanmış ve ona kaliteli hizmet sunmayı amaçlayan bir misyon üstlenilmeli: Toplam kalite yönetiminin temel amacı, müşteri memnuniyetini gerçekleştirmektir. Lider, bütün çalışanları bu amaç etrafında toplamayı bilmelidir. Hayal kırıklığına uğramış bir müşterinin geri gelmeyeceği gerçeği lider tarafından çalışanlara iyi anlatılmalı ve yine çalışanlar, lider tarafından, ‘Müşteri memnuniyeti için çalışmalıyız’ ortak paydasında buluşturulmalı. İyi bir lider, müşteri memnuniyetine giden yolun; doğru insanların doğru işlerde istihdam edilmesi, takdir ve ödüllendirme ile çalışanların motive edilmesi, performans değerlendirme ölçme konusuna önem verilmesi ve takım çalışmasından geçeceğini bilir.

Kaliteyi müşterinin belirleyeceği unutulmadan müşteri istek ve beklentilerine uygun mal ve hizmeti sunmak için “sürekli eğitime” ve “sürekli gelişmeye” önem verilmeli. Kendini devamlı geliştiren ve yenileyen bir lider ancak çalışanlarını arkasından sürükleyebilir.

Problem çözme konusunda kararlı olunmalı: İyi bir lider problem çözme konusunda duygularla değil, bu konuda geliştirilmiş yöntemleri kullanarak çözüme ulaşmalı. Burada iki türlü problemle karşılaşırız. Biri sistemden kaynaklanan problemler diğeri ise insandan kaynaklanan problemlerdir. Sistemden kaynaklanan problemin çözümünde kaliteyi geliştirecek programlar uygulanmalı. Bunlar; “öneri ve düzeltme sistemleri”, “kalite çemberleri” ve “çalışma grupları” olabilir.

İnsandan kaynaklanan problemin çözümünde çalışanları suçlamadan yine sistemleri geliştirmeli ve süreçler analiz edilmeli. Yine insandan kaynaklanan problemin giderilmesinde “sürekli eğitim” ve “sürekli gelişme” yöntemleri etkili olmalı. Problemin kaynağı ne olursa olsun ve nerden gelirse gelsin, lider, onun üzerine kararlılıkla gitmeli. Fakat liderin kendisi ne kadar donanımlı olursa olsun, çalışanlar da bir o kadar donanımlı olmazsa, o işletmede problemin tam çözümünden söz etmek pek mümkün olmaz.

Buraya kadar anlattıklarımızı kısaca özetleyecek olursak:

* Grup çalışmasına inanmalı ve bu yöndeki çabalar desteklenmeli.

* Problem-çözme konusunda kararlı olunmalı; problem çözme konusunda duygularla değil, bu konuda geliştirilmiş yöntemler kullanılarak hareket edilmeli.

* Önemli kararlar almadan önce çalışanlara danışılmalı.

* Çalışanlar arasında saygı ve güven tesis edilmeli.

* Organizasyonda müşteri üzerinde odaklanmış ve ona kaliteli hizmet sunmayı amaçlayan bir misyon üstlenilmeli.

* Organizasyonda probleme neden olan yüzde 5 grup ile değil, bunun dışında kalan yüzde 95’lik çalışma grubunun davranışı ve yöntemi ile ilgilenilmeli.

* Çalışanların yüzde 5’inin geliştirilmesi için uygun ve adil kararlar alınmalı ve uygulanmalı.

* Çalışanları suçlamadan önce sistemleri geliştirmeli ve süreçleri analiz edilmeli.

* Güç-odaklı karar alma uygulamasından kaçınılmalı; yukarıdan emir-talimata dayalı uygulama yapılmamalı.

* Risk-alma ve riske katlanma yaklaşımını geliştirerek yaratıcılık teşvik edilmeli. Dürüstçe yapılan hatalara karşı hoşgörülü olunmalı.

* Çalışanlara yardımcı olan bir lider olunmalı. Elde edilen sonuçların değerlendirilmesi ve buna göre hareket edilmesini sağlayan açık iletişim atmosferi organizasyonda geliştirilmelidir.

Kaynak: Bu yazı, Kolay İletişim tarafından, KobiFinans için, Kayseri Sanayi Odası Kalite Yönetim Sorumlusu Mete Taştan’ın yazısından derlenmiştir.

www.kayseriito.org.tr

|
Franchising, birbirinden bağımsız iki taraf arasında oluşturulan sözleşmeye dayalı bir ilişkiyi tanımlıyor. En yalın anlatımıyla franchisingi, “hak sahibine verilen para karşılığında belirli sınai hakları ticari alanda kullanma izni” olarak özetlemek mümkün. Franchising sözleşmeleri, bir ürün, bir marka ya da bir hizmeti kapsıyor olabilir. İmtiyaz sahibi tarafın, belirli bir süre şartı ve bazı sınırlamalarla ticari işlerini yürütmek üzere bu hakkı ikinci bir tarafa devretmesi söz konusu. Franchising’in en önemli özelliği ise imtiyaz hakkını veren tarafın işin yönetim ve organizasyonu konusunda know-how yani bilgi ve destek sağlıyor olması.

Türkçe karşılığı “imtiyaz” olan franchise, İngilizce bir kelime. Fransızca “affanchir” olan franchise verme sözcüğünden türetilen franchisor ise “franchising imtiyaz verme” olarak Türkçe’ye çevrilebilir. Buradan yola çıkarak yapılan tanımlamaya göre francihor; bir ürüne, hizmete veya bilgi birikimine, bunlara ait kalitesi kanıtlanmış ve başarılı bir markaya/isme sahip olup da, bunların satış dağıtım veya işletme hakkını belirli bir bedel karşılığı veren taraf anlamına geliyor. Franchisee ise, doğrudan veya dolaylı bir malı bedel karşılığında franchisor’un ticari adını/markasını, know-how’ını, iş görme ve teknik yöntemlerini, sistemini ve diğer sınai/fikri mülkiye haklarının kullanımını üstlenen taraf demek.

Bunlar dışında karşınıza çıkacak yabancı terimler “Franchisee Fee” ve “Royalty” olacaktır. Franchisee Fee; franchisee’nin, isim, marka veya sistemi kullanma hakkı karşılığında franchisor’a ödediği başlangıç bedeli anlamına geliyor. Türkçe karşılığı ile “giriş bedeli”. Yıllık ciro ve kardan, anlaşmada belirlenen oranlarda yüzde olarak ödenen royalty ise, bir lisans veya ticari marka sahibinin sahip olduğu hakları bir başkasına devretmesi karşılığında aldığı bedel demek. Bunun tam karşılığı olan Türkçe terim ise ‘lisans bedeli’.

|
Türkiye’de işler kötüye gittiği zaman iş sahipleri mutlaka şu iki çözümden birini düşünmeye başlarlar:

* Ne yapalım da farklı bir ürün bulalım ve bunu piyasaya sürelim?

* Bu sektörde ekmek bitti, acaba hangi sektörde karlılık iyi bunu öğrenelim de oraya yatırım yapalım.

Genelde de bunların haricinde bir sorgulama ve çözüm arayışı yapılmaz. Ancak yeni bir ürün bulma konusu artık ne yazık ki pek çok sektör için eski cazibesini yitirmiş olan bir konudur. Ama buna rağmen bugün bile örneğin inovasyon konusu, halen yeni bir ürün icat etmekle ilgili bir şey olarak algılanmaktadır. Oysa bu doğru değildir. Zira her şeyden önce küreselleşen bir dünyanın ayrılmaz bir parçası olan Türkiye gibi orta gelir düzeyindeki bir ülkede bile hemen her sektörde piyasada bulunan ürün çeşidi ihtiyacımız olandan çok fazladır. O zaman insanların yeni bir içki markasına ya da yeni çamaşır makinesi çeşidine ihtiyaçları var mı?

Bu kadar yoğun bir ürün dünyasında mevcut ürünlerin sesini tüketiciye yeteri kadar duyuramazken kalkıp bir tane daha yeni ürün icat ederek bunu nasıl duyuracak, insanlara nasıl kabul ettireceksiniz? Kaldı ki ortalama bir Türkiye şirketinin dünya yüzeyine “radikal” ölçüde yenilikçi ve daha önce hiçbir yerde olmayan bir ürün sunma şansı nedir ki?

Oysa, bunun yerine yepyeni, bugüne kadar kimsenin aklına gelmeyen ama bir kez tasarlandığında piyasadaki tüketicilerin hayran olabileceği “İş modelleri” icat ederek kötü giden işlerinizi iyileştirebilirsiniz. Yeni iş modelleri geliştirebilme yeteneklerinize bağlıdır. Bu nedenle iş modeli kavramınızı iyice kavrayıp nasıl yepyeni ve farklı iş modelleri geliştirebileceğinizi öğrenmeniz bundan sonraki iş yaşamınız için elde edebileceğiniz en önemli beceriler olacaktır.

Kaynak: Bu yazı, Kolay İletişim tarafından, Prof. Arman Kırım’ın yazısından derlenmiştir.

www.turkishtime.org

|
Ünlü guru Tom Peters, bugün iş hayatında insanlara "Cay canına" dedirtebilmenin tek yolunun, “yenilikçilik”ten geçtiğini söylüyor.

Yoksul bir çiftin kendilerini ziyarete gelen insanlara sunabilecekleri hiçbir şeyi yoktur. İlgi dışında. Sahip oldukları tek şey budur ve misafirleriyle cömertçe paylaşırlar. İş dünyasının ünlü gurusu Tom Peters, şair Mary Oliver’ın bir şiirinde anlattığı bu öykünün içerdiği küçük ama değerli mesajı çok önemsiyor.

Peters’a göre, iş dünyasına şöyle bir bakıldığında, birçok cesur girişimcinin, yolun başındayken müşterilerine vereceği “ilgi”den başka hiçbir şeyi yok. Ancak, sahip oldukları bu yegane varlığı müşterilerini şaşırtarak sunup başarıyı yakalayabilirler. Müşterilerine bu yolla “vay canına” dedirtenler ise müşteri kaybetmeden büyümeyi başarabiliyor. Bunu besleyen temel unsur ise “yenilikçilik”.

Peters, özellikle ekonomik durgunluk dönemlerinde, yenilikçiliğin çok daha fazla önem taşıdığına ve tek kurtarıcı olduğuna da dikkat çekiyor. Peki, yenilikçi olmayı nasıl başaracağız? Öncelikle duygularımızı dinleyerek, onları fark ederek. Oysa ne zaman duygularımızı açığa vursak, büyük bir yanlış yaptığımızı düşünürüz. “İş hayatında duygulara yer yoktur!” Herkese ezberletilen bu klişe söze tamamen karşı çıkan Peters, tam tersine “İş hayatında duygularımızı serbest bırakmalıyız” diyor. Duygularımız, mükemmel olmak için bize destek olabilecek, yol gösterebilecek olan belki de tek şey! Yapılan bir araştırmaya göre, alışverişte tercih değişikliğine giden müşterilerin yüzde 15’i için ürün kalitesi, yüzde 15’i fiyatı ve yüzde 70’i için ürün sağlayıcının ya da hizmet verenin tavrı ve yaklaşımı belirleyici oluyor.

Duygularınızı Serbest Bırakın
Duygularından korkmadan müşterileri etkilemeyi nasıl başarabilirsiniz? Bir dakikalığına da olsa “mükemmel” olmayı deneyin! Peters, her şeyin bununla başladığını iddia ediyor. Ister bir garson, ister bir işyeri sahibi olun; “kendi geleceğinizin hatırına” sunacağınız hizmette “mükemmel” olmaya dikkat etmek gerekiyor. Geçmişte ya da belki de bu akşam yapılan bir hata, size çok şey öğretebilir. Hatalardan ders almaya öncelikle “gururun bir hata olduğunu” öğrenerek başlamak gerektiğini söylüyor. Ileri gitmenin tek yolu “gaflarımızdan” geçiyor! Ancak büyük gaflar sayesinde ileriye sıçrayabiliriz.

Ama bu sıçrayışların geriye doğru olmaması için, geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması, onlardan alınan derslerin unutulmaması gerekiyor. Akıllardan çıkarılmaması gereken en önemli noktalardan biri; müşterilerinizin, daima sizin hatırladıklarınızdan daha fazlasını akıllarının bir kenarında tutuyor olmaları. Peter’s a göre tek bir yeni hata ya da sizin dışınızda gelişen yeni bir dalga, her şeyi alıp götürebilir; “Her şey kum üzerine yazılmıştır ve bir sonraki dalgayla ya da rüzgâr ile silinip yok olabilir. İstenmeyen sonuçlar istenen sonuçlardan daha fazladır. ‘Ben hiçbir şey bilmiyorum’ ifadesinde bir abartı olduğunu düşünmüyorum. Stratejiler nadiren hayal ettiğimiz sonucu doğurur.”

Sözlerinizi Yerine Getirin
Peters ‘Vay canına’ dedirtmek için yenilikçiliğin de tek başına yetmediğini söylüyor. Dürüst olmanın ve müşteriye verilen sözü yerine getirmenin de büyük önemi var. Bu noktada, perakende gurusu ve ABD’nin perakende devi Wall-Mart’ın Yönetim Kurulu Üyesi olan Bob Kahn’ın, yakın geçmişte dürüstlük adına para kaybetmeyi göze aldığına dikkat çekiyor. Wall-Mart’ın yeni açılan bir şubesinin 72 sayfalık satış katalogunda, Sony’nin 5 diskli CD oynatıcısının fiyatında “küçük” bir hata yapılmıştı. 199 dolar olan ürün indirimli olan 179 dolara satılacaktı. Ama katalogda fiyat 99 dolar olarak basıldı. Bu inanılmaz fırsatı kaçırmak istemeyen müşteriler dükkânın önünde uzun kuyruklar oluşturdu.

Katalogda yer alan fiyattan satış yapılırsa kar etmek bir yana tamamen zarar edilecekti. Peki, Kahn ne yaptı? Web sitesine “Bir yanlışlık sonucu ürünün fiyatı olması gerektiğinden farklı çıkmıştır. Müşterilerimizin bu yanlışlığı hoşgörü ile karşılayacaklarına inanıyoruz” diye yazdırmadı. Zarar etmek pahasına stoktaki tüm CD çalarları tükenene kadar 99 dolara sattı. Üstelik stoklar tükendikten sonra 4.000 adet daha sipariş verdi. Toplam zarar: 200.000 dolar! Kahn’ın müşterisine dürüst davranmasının bedeli bu kadar ağır mıydı? Hayır! Bu bir jest olarak değerlendirdi ve büyük gazetelerde, TV kanallarında geniş yer buldu. Bu jestin karşılığında herkes “şapka çıkardı”. Böylece Wall-Mart’ın edindiği prestij, yaptığı kampanyadan çok daha etkili oldu.

Planlanan, arzu edilen sonuca ulaşabilmek için yaratıcı olmak ve yaratıcılığı ürün ya da hizmetlere yansıtmak gerekiyor. Günümüzün rekabetçi iş dünyasında, ancak yaratıcı ve yenilikçi şirketler, girişimciler başarı elde edebilecek. Peters; “Bugünün piyasası birbirine benzer ürün ve hizmetlerle dolu. Piyasada kazanmak isteyenler cesaretlerini toplamalı. Daha ileri gidin ve müşteriyi şaşırtın” diyor. Müşteriyi şaşırtmanın yolu elbette öncelikle kendinizi şaşırtmaktan geçiyor. Her günün bir mucize olduğunun bilincinde olarak, her sabah yenilik fikirleriyle ve yeni şeyler öğrenecek olmanın hazzıyla uyanmak! Peters, insanı ayakta tutanın bu olduğunu belirtiyor.

Peters’tan Vay Canına Dedirten Öneriler
Herkese kredi verin: Gerçek cimriler kimseye kredi ve şans vermeyenlerdir. İnsanlara kredi vermenin fazla bir maliyeti yoktur. Ama getirisi çok büyüktür.

Kartvizit kutusu gücü: Sizin gücünüz hemen hemen kartvizit kutunuzun kalınlığı ile doğru orantılıdır. Kartvizit kutunuz ne kadar kalınsa, sizin başarılı olma şansınız o kadar fazla demektir.

Telefonlara dikkat: Eğer yüz yüze görüşme şansı yoksa e-posta göndermek yerine telefon görüşmesi yapmak çok daha etkili olacaktır. Eğer birisi bir şey için sizi aramışsa, en azından nezaket icabı olarak onu aramalısınız.

‘Ben yalnızca kendi işimi yaparım’ başarı için bir engeldir: Dünyanın dört bir yanından durmaksızın akan bilgilere ne kadar kapalı olabilirsiniz? Dünyadan haberdar olabilmek ve iletişime geçebilmek için birçok konu hakkında en azından fikir sahibi olmak gerekir.

Algıyı yönetin: Karşınızdaki insanın sizi nasıl algıladığı çok önemli. Kısaca, o sizi nasıl algılıyorsa, siz “o”sunuz, denebilir. Bu nedenle, başkaları tarafından doğru şekilde anlaşılmaya dikkat etmek gerekiyor. Peters; ”Sizin düşüncelerinizi, amaçlarınızı, vizyonunuzu doğru anlamalarını sağlayın. Bunu yaptığınızda etrafınızda sizin gibi düşünen çok fazla insan bulabilirsiniz” diyor.

Kaynak: KobiFinans Dergisi 14. Sayı

|
Şirketler, varlıklarını sürdürmek ve rekabet güçlerini artırmak için inovasyon yapmalıdır. Bu amaçla:

* Maliyetlerin azaltılması,

* Yeni ürün ve hizmetlerin gelişirilmesiyle çeşitliliğe gidilmesi,

* Ürün ve hizmet kalitesinin artırılması şarttır.

Bu zorunluluklar, inovasyon fikirlerini ortaya çıkaran unsurlardır. Böylece yeni pazarlara girmek ve varolan pazar payını artırmak mümkün olabilir.

İnovasyon, ekonomik büyümenin, artan istihdamın ve yaşam kalitesinin anahtarıdır. Tüm sektörlerde faaliyet gösteren her türlü şirketin, tüm iş alanlarında inovasyona gereksinimi vardır. İnovasyonun, inovasyon olarak adlandırılabilmesi için "şirket için yeni" olması yeterlidir. Örneğin, tekstil sektöründe faaliyet gösteren bir şirket, yıkandığında buruşmayan bir kumaş geliştirebilir; bir restoran bilgisayar kontrollü sipariş ve faturalama sistemine geçebilir; bir seyahat acentesi online rezervasyon ve bilgi servisi ile müşterilerine hizmet vermeye başlayabilir; bir ürünün teslim süresini kısaltmak veya bir hizmetin sunuş kalitesini artırmak için kalite standartları uygulanmaya başlanabilir; bir imalat şirketi tam zamanında üretim tekniklerini kullanarak üretim sistemini yeniden yapılandırabilir.

Kaynak: Bu yazı, Kolay İletişim tarafından, KobiFinans için, Şirin Elçi’nin yazılarından derlenmiştir.

www.focusinnovation.net

|
İnovasyon, Latince bir sözcük olan "innovatus"tan türemiştir. "Toplumsal, kültürel ve idari ortamda yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması" anlamındadır.

Günümüzün hızla değişen rekabet ortamında ayakta kalabilmek için şirketlerimizin ürünlerini, hizmetlerini ve üretim yöntemlerini sürekli olarak değiştirmeleri ve yenilemeleri gerekmektedir. Bu değiştirme ve yenileme işlemi "inovasyon" olarak adlandırılır.

İnovasyon, yeni veya iyileştirilmiş ürün, hizmet veya üretim yöntemi geliştirmek ve bunu ticari gelir elde edecek hale getirmek için yürütülen tüm süreçleri kapsar. Yeni veya iyileştirilmiş ürün, hizmet veya üretim yöntemi geliştirme, yeni düşüncelerden doğar. İnovasyon sürekliliği olan bir faaliyettir. Bu nedenle, ortaya atılan, geliştirilerek işler hale getirilen ve sonuçta şirkete rekabet gücü kazandıracak şekilde pazarlanan bu fikirlerin ve sonuçlarının tekrar tekrar değerlendirilmesi ve yeni getiriler için yaygınlaştırılarak kullanılması gerekir. Bu sayede doğacak yeni fikirlerse yeni inovasyon faaliyetlerini doğurur.

İnovasyon, ya radikal fikirler sonucu daha önce denenmemiş ve geliştirilmiş ürün veya üretim yöntemlerinin ortaya çıkarıldığı büyük atılımlarla oluşur (radikal inovasyon), ya da adım adım yapılan, bir dizi geliştirme ve iyileştirme faaliyetini içeren çalışmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkar (artımsal inovasyon).

İnovasyon icat değildir. İcatların sonuçlarından yararlanabilir ancak asıl önemli olan ekonomik getirisi olan, henüz yapılmamış, bilinmeyen birşeyler yapmaktır. Bu nedenle de fikirler ve kavramlar önem kazanır. Elektrikli süpürge J. Murray Spengler tarafından icat edilmiş olsa da, ticarileştirilmesini ve satışını W. H. Hoover adlı bir deri imalatçısı gerçekleştirdi. Bunun için de Spengler adı değil, Hoover adı dünya çapında bilindi ve yayıldı.

İnovasyonun büyüklüğü yaratacağı etkinin büyük olacağı anlamına gelmez. Mevcut ürünlerde, hizmetlerde ve süreçlerde tamamlanmayı bekleyen küçük parçalar, büyük inovasyonları doğurur. Sony’ye milyarlarca dolar kazandıran, küçültülmüş kulaklıklı kasetçalar (walkman) gibi. İnovasyon için fırsatları ararken bir şirketin "Şu anda mümkün olanı daha çok değer elde eder hale nasıl getirebiliriz?", "Ne tür bir adım atarsak ekonomik sonuçlarımızda olumlu yönde değişir?", "Tüm kaynaklarımızın kapasitesini ne tür bir değişiklik artırır?" sorularına yanıt araması gerekir. Başarılı bir inovasyon, farklı düşünmek ve farkı yapmakla gerçekleşir. Einstein’ın dediği gibi "Bugün yarattığımız dünyanın sorunları, bu sorunları yaratırken düşündüğümüz şekilde düşünürsek çözülemezler."

Ayakta kalmak ve rekabet etmek için alıcıların ürünlerimizi tercih etmelerini sağlamalıyız. Tercih edilmek için ürünlerimize eklediğimiz özellikler inovasyondur. İnovasyon, bir şirketin daha yüksek kar marjı kazanmasına neden olsa da bunun ne kadar süreceğini tahmin etmek imkansızdır. Günümüzde gelişen teknolojinin, değişen müşteri isteklerinin, bilgiye ve teknolojiye kolaylıkla erişen rakiplerin inovasyonu taklit etme becerilerinin hızlarını düşünürseniz, tek bir inovasyonla elde edilen rekabet avantajının ne kadar kısa sürebileceğini tahmin edebilirsiniz. Bu nedenle, sürekli olarak inovasyon yapmak gerekir.

Kaynak: Bu yazı, Kolay İletişim tarafından, KobiFinans için Şirin Elçi’nin yazısından derlenmiştir.

www.focusinnovation.net

|
I. GİRİŞ

Ticari kazancın tespitinde yer alan önemli gider kalemlerinden biri de amortisman gideridir. Amortisman uygulaması, iktisadi kıymetlerin değerlerinin bu kıymetlerin kullanılabileceği sürede yok edilmesi, diğer bir deyişle iktisadi kıymetin değerinde meydana gelen azalmanın gider/maliyet unsuru olarak kayıtlara alınmasıdır. Mükelleflerin 31.12.2003 tarihinden sonra iktisap ettikleri amortismana tabi iktisadi kıymetlerini 5024 sayılı Kanun ile değişen hükümlere göre, yani Maliye Bakanlığı’nın tespit ve ilan ettiği oranlar üzerinden itfa edeceği, bu oranların belirlenmesinde ise, iktisadi kıymetlerin faydalı ömürlerinin dikkate alınacağı belirtilmiştir. Bu kapsamda 01.01.2004 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 333, 339 ve 365 numaralı Vergi Usul Kanunu tebliğleri yayımlanmıştır.

II. AMORTİSMAN AYIRMA KOŞULLARI

Bir iktisadi kıymetin amortisman yoluyla itfa edilmesi için bazı şartları taşıması gerekmektedir. Genel olarak iktisadi kıymetin;

İşletmede Bir Yıldan Fazla Kullanılması : Bir yıldan kasıt 365 günden fazla kullanılmasıdır,
Envantere Dahil Olması: Envantere alınmış olmaktan kasıt kıymetin hem fiilen işletmenin tasarrufunda bulunması hem de envantere kaydedilmiş olmasıdır,
Yıpranma, Aşınma, veya Kıymetten Düşmeye Maruz Bulunması: Değer kaybından kasıt, kullanıma bağlı olarak ortaya çıkan yıpranma, aşınma vb şekilde iktisadi kıymetin ömrünün tükenmesinin yanı sıra teknolojik gelişmeler, moda vb olaylar sonucu iktisadi kıymetin değerini yitirmesidir. Diğer bir ifadeyle zamanla değerini yitirmeyecek kıymetlerin amortisman yoluyla itfası kabul edilmez (örneğin; boş arsa ve araziler). Kanun koyucu iktisadi kıymet üzerinde değer kaybına neden olabilecek her türlü etkiyi amortisman ayrılması için yeter saymıştır. Bu etkilerin fiilen mevcut olmaması uygulama için engel teşkil etmemektedir.

Değerinin Belli Bir Tutarı Aşması: Değeri belli tutarı (01.01.2008 tarihinden itibaren 600.-YTL) aşmayan peştemallıklar ile işletmede kullanılan alet, edevat, mefruşat ve demirbaşlar amortismana tabi tutulmayarak doğrudan doğruya gider olarak dikkate alınabilir. Öte yandan iktisadi ve teknik anlamda bütünlük arz eden kıymetler için bu had topluca dikkate alınmalıdır.

III. AMORTİSMAN AYIRMA YÖNTEMLERİ

Vergi Usul Kanunu’na göre, mükellefler amortismana tabi iktisadi kıymetlerin itfasında normal amortisman ya da azalan bakiyeler yönteminden birini seçebilirler. Bu iki yönteme ek olarak, sabit kıymetlerin olağandışı nedenlerle normalin üzerinde değer kaybına uğraması durumunda fevkalade amortisman yöntemi de uygulanabilir. Normal amortisman yönteminde iktisadi kıymetin değerine faydalı ömürlere göre belirlenen düz bir oran uygulanır. Azalan bakiyeler yönteminde, %50 oranı geçilmemek kaydıyla amortismana tabi iktisadi kıymetin net aktif değeri (amortismana tabi iktisadi kıymetin kayıtlı değerinden birikmiş amortismanlar düşüldükten sonra kalan değer) üzerinden normal amortisman oranının iki katı oranda amortisman ayrılır. Azalan bakiyeler yönteminde, amortisman süresi normal amortisman yöntemine göre hesaplanır ve aynıdır. Öte yandan fevkalade amortisman yöntemi, iktisadi kıymetler üzerinde çeşitli nedenlerle olağandışı değer kayıpları oluştuğunda uygulanmaktadır. Fevkalade amortisman temel olarak 3 nedenle uygulanmaktadır.

Amortismana tabi iktisadi kıymetin yangın, deprem, su basması gibi afetler neticesinde değerini tamamen veya kısmen kaybetmesi durumunda ve bu durumun mükellefçe yetkili kurumlarca tespit ettirilmesi durumunda,
Yeni icatlar dolayısıyla teknik verim ve kıymetleri düşerek tamamen veya kısmen kullanılmaz hale gelen kıymetler için, (Maddede yer alan“...tamamen veya kısmen kullanılamaz hale gelme...“ ifadesi farklı şekillerde yorumlanabilmektedir. Tamamen veya kısmen kullanılamama hali dar anlamıyla tek başına ilgili sabit kıymetin kullanılamaması ya da daha geniş anlamıyla daha gelişmiş kıymetler nedeniyle kullanılamaması olarak yorumlanabilmektedir. Fevkalade amortisman yönteminin uygulanabilmesi için Maliye Bakanlığı’na başvurulması gerekmektedir.)
Amortismana tabi iktisadi kıymetin cebri çalışma nedeniyle değerini kaybetmesi durumunda,(Bu uygulamadan sadece üretime doğrudan katkısı bulunan iktisadi kıymetler yararlanabilir. Bu durumda amortisman ayrılması talepleri için Maliye Bakanlığı’na başvurulması gerekir. Bakanlık konuyla ilgili Sanayi ve Ticaret Bakanlığından görüş aldıktan sonra amortisman oranlarını belirler. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı kendisine intikal ettirilen taleplerle ilgili olarak teknik elemanları görevlendirmektedir. )

Diğer taraftan, deprem, yangın, su basması gibi afetler nedeniyle değerini kısmen veya tamamen yitiren iktisadi kıymetlere ilişkin olarak mahkemece tayin edilen bilirkişi tarafından yapılan tespitler üzerine mahkemece verilmiş bir karar mevcutsa, bu bedel emsal bedel olarak dikkate alınabilir. Aksi halde, yani mahkemece verilen karar mevcut değilse, varsa bilirkişi raporunun ibrazı suretiyle, emsal bedel takdiri için Takdir Komisyonuna müracaat edilmesi gerekir.

Doğal afetlerden zarar gören iktisadi kıymetler dolayısıyla sigorta şirketinden tazminat alınması halinde, fevkalade amortisman yöntemini uygulamadan, sigortadan alınan tazminat ile iktisadi kıymetin net değerinin kıyaslaması sonucunda bulunan tutarın kar-zarar hesabında gösterilmesi mümkündür.

IV. AMORTİSMAN AYRILMAYA BAŞLANMASI

Vergi Usul Kanunu 320. maddesinde belirtildiği üzere amortisman süresi, iktisadi kıymetlerin aktife girdiği yıldan başlar. Mükellefler iktisap ettikleri iktisadi kıymetlerini aktifleştirdikleri dönemden başlayarak kullanma şartı aranmaksızın amortismana tabi tutabilirler. Amortisman ayrılması için iktisadi kıymetin kullanılmaya başlaması değil kullanılmaya hazır halde olması yeterlidir.

Aynı maddede belirtildiği üzere faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları binek otomobilleri hariç olmak üzere, işletmelere ait binek otomobillerinin aktife girdiği hesap dönemi için ay kesri tam ay sayılmak suretiyle kalan ay süresi kadar amortisman ayrılır. Amortisman ayrılmayan süreye isabet eden bakiye değer, itfa süresinin son yılında tamamen yok edilir. Kullanılması kayıt ve tescile tabi taşıtların, ilgili sicillerine yasal süresi içinde kayıt ve tescil işlemi yapılmak şartıyla, aktife dahil edildikleri tarih itibarıyla amortismana tabi tutulması mümkündür. Daha önce tartışmalara yol açmış olan bu konu 365 sıra nolu Vergi Usul Kanunu genel tebliğinde yer alan düzenlemeler uyarınca çözümlenmiştir.

Vergi Usul Kanunu 320. maddesinde yer alan diğer bir düzenleme ise her yılın amortismanının ancak o yıla ait değerlemede nazara alınabilmesidir. İlgili maddede amortismanın herhangi bir yıl yapılmamasından veya ilk uygulanan nispetten düşük bir hadle yapılmasından dolayı amortisman süresinin uzatılamayacağı belirtilmiştir. Maliye Bakanlığı’nca verilmiş bulunan bir çok özelgede de mükelleflerin 333, 339 ve 365 Sıra No.lu Vergi Usul Genel Tebliğlerinde belirtilen amortisman oranlarından daha düşük amortisman oranlarını tercih etmelerinin mümkün olduğu fakat, düşük amortisman kullanılması nedeniyle amortisman süresinin uzatılamayacağı belirtilmiştir.

V. AMORTİSMAN KONUSUNDA BAZI ÖZELLİKLİ DURUMLAR

A. Amortismana Tabi Kıymetin Yeni Olma Şartı Aranmaz

Bir iktisadi kıymet üzerinden amortisman ayrılması için bu kıymetin yeni olma şartı aranmamaktadır. Yani, daha önce kullanılmış olan bir kıymetin aktife dahil edilmesi durumunda da yeni kıymetlerde olduğu gibi aynı şekilde amortisman uygulanabilecektir.

B. Sanat Eseri Niteliğindeki Kıymetler Üzerinden Amortisman Ayrılması

İşletmeler, idari bina girişlerinde satın aldıkları sanat eserlerini kullanabilmektedirler. Çoğunlukla tablo, biblo, heykel vb sanat eserleri için yapılan ödemelerin işletmelerce gider yazılıp yazılamayacağı uygulamada tartışma konusu olmaktadır. İstanbul Defterdarlığınca verilen bir muktezada sanat eserlerinin işletmenin faaliyeti ile ilgili olarak kullanılması ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunması sözkonusu olmayacağından bu kıymetler için amortisman ayrılmasının da mümkün olmayacağı belirtilmiştir. Ayrıca, sanat eserleri alımı için yapılan harcamanın da, işletme faaliyetiyle ilgili olmamasından hareketle, gider olarak dikkate alınmasının mümkün olmayacağı belirtilmiştir.

Diğer taraftan, konuya ilişkin Danıştay 4. Dairesi, 10.04.1995 gün ve E:1994/3132, K:1995/1616 sayılı Karar’ında sanat eserleri tefriş ve düzenleme amacıyla işletmede kullanılan birer iktisadi kıymet olarak görülmüş ve diğer tüm iktisadi kıymetler kadar yıpranmaya, aşınmaya ve kıymetten düşmeye maruz bulunmasından hareketle söz konusu kıymetler için amortisman ayrılabileceği kabul edilmiştir. İlgili kararda ayrıca tabloların ekonomik değerlerinin spekülatif olarak artmasının bu gerçeği değiştirmeyeceği de belirtilmiştir.

C. Binalara Ait Arsalar Üzerinden Amortisman Ayrılması

Vergi Usul Kanunu’nun 314. maddesi ile yıpranmaya ve aşınmaya maruz bulunmayan boş arazi ve arsalar amortisman konusunun dışında tutulmuştur. Arazi ve arsanın boş olması ile kastedilen, arsa veya arazi üzerinde işletme tarafından bunların niteliklerini değiştirecek şekilde henüz işlem yapılmamış olmasıdır. Boş arsa ve araziler amortismana tabi tutulamazken, üzerinde inşaat ve tesisat bulunan arsalar amortismana tabi tutulabilmektedir. Arsa/arazi üzerine inşa ve tesis olunan binalar, yollar, tesisler, arsa/arazinin mütemmim cüzü oldukları ve tek başlarına mülkiyet konusu olamayacaklarından ötürü üzerine tesis olunan arsa/arazi ile bir bütün olarak amortismana tabi tutulurlar.

D. Sabit Kıymet Alımları için Ödenen Faiz ve Kur Farkları

163 Nolu Vergi Usul Kanunu gereğince, sabit kıymetler aktife alındıktan sonra ödenen kredi faiz giderleri ve kur farklarının aktifleştirilmesi veya doğrudan gider yazılması konusunda mükelleflere ihtiyari hak tanınmıştır. Ancak, söz konusu iktisadi kıymetlerin aktife girdikleri yıl sonuna kadar oluşan kredi faizi ve kur farklarının maliyet bedeline dahil edilerek amortisman yoluyla itfa edilmesi gerekir.

E. Bilgisayar Programlarında Amortisman Uygulaması

Bilgisayar programlarını amortisman uygulaması açısından işletim sistemleri ve uygulama programları olarak ayrı ayrı incelemek gerekir. İşletim sistemleri, bilgisayarın kullanımı için mutlaka bulunması gereken ve genellikle bilgisayarla birlikte satılan programlardır. Bu programlar bilgisayarla birlikte amortismana tabi tutulmalıdır.

Uygulama programları ise bilgisayarın kullanımına bağlı olarak çeşitli fonksiyonları yapabilecek programlardır. Bilgisayarın kullanılması için bu tür programların varlığı zorunlu değildir. Dolayısıyla, bu programlar bilgisayardan ayrı olarak değerlendirilmeli ve gayrimaddi hak olarak amortismana tabi tutulmalıdır.

F. Hesap Dönemi Değişikliklerinde Amortisman Uygulaması

Normal hesap döneminden özel hesap dönemine ya da özel hesap döneminden normal hesap dönemine geçişte, oniki aydan daha kısa bir dönem ortaya çıkar. İşbu dönem için kıst amortisman hesaplanması gerekir.

G. Yapılmakta Olan Yatırımlar

İktisadi kıymetlerin amortismana tabi tutulması yatırımın tamamlanıp kıymetin ilgili aktif hesaba kaydedilmesi suretiyle başlar. Diğer bir ifadeyle, yapılmakta olan yatırımlar amortismana tabi iktisadi kıymetler arasında yer almazlar.

H. Finansal Kiralamaya Konu İktisadi Kıymetler

4842 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile finansal kiralamaya konu iktisadi kıymetlerin kiracı tarafından amortismana tabi tutulması düzenlenmiştir.

01.07.2003 tarihinden itibaren yapılan finansal kiralama işlemlerinde finansal kiralama sözleşmesi tutarının iktisadi kıymetin bedeline tekabül eden kısmı (kiralama konusu iktisadi kıymetin rayiç bedeli ile yapılacak kira ödemelerinin bugünkü değerinden düşük olanı) kiracı tarafından “kullanım hakkı” olarak aktifleştirilmekte ve amortismana tabi tutulmaktadır. Burada önemli olan husus amortisman süresinin, kiralama süresinden bağımsız olarak ilgili VUK tebliğlerinde finansal kira sözleşmesine konu olan iktisadi kıymet için öngörülen amortisman oranına göre belirlenecek olmasıdır.

I. Aktif Kıymetin Maliyetinin Birkaç Aşamada Tamamlanması

Satın alınan iktisadi kıymetin maliyetinin birkaç aşamada tamamlanması halinde; makine, montajının tamamlandığı yıl kullanılmaya hazır hale geleceğinden, montajın tamamlandığı yıl sonuna kadar oluşan diğer maliyet unsurlarının da alış bedeline eklenmesi suretiyle oluşan bedel üzerinden amortisman ayrılması gerekmektedir.

J. Aktif Kıymetin Kullanıma Hazır Hale Gelmesinin Belli Bir Yasal Prosedürü Gerektirmesi

İthal edilen veya yurt içinde üretilen bir sabit kıymetin işletmede kullanılabilmesi için, yurt içinde bazı yasal zorunlulukların yerine getirilmesinin gerektiği durumlarda, yasal prosedür tamamlanarak iktisadi kıymet tam olarak kullanıma hazır hale gelmedikçe, amortisman uygulamasına başlanmaz.

K. İktisadi veya Teknik Açıdan Bütünlük Oluşturan Sabit Kıymetler

İktisadi veya teknik açıdan bir bütünlük oluşturan aktif kıymetlerin amortismanına, bütünü oluşturan parçaların tamamının aktife girmesi ve kullanıma hazır hale gelmesi ile başlanır.

İktisadi ve teknik bütünlük kavramı, Hesap Uzmanları Danışma Komisyonu tarafından, bir işletmede belli bir fonksiyon etrafında birleşerek bir üretimde bulunan veya üretime herhangi bir safhada bir değer kazandıracak nitelikteki bir fonksiyonu birbirini tamamlayarak yerine getiren amortismana tabi değerler topluluğu olarak tanımlanmıştır. Ayrıca, söz konusu Karar’da ticari örf ve teamüle göre birlikte alınıp satılması mutad olan ve teknik niteliği bulunmayan ve belli bir hizmetin yapılmasına topluca katılan değerlerin de bir bütün olarak ele alınması gerektiği, belirtilmiştir.

L. Gayrimenkullerde Maliyete Eklenen Giderlerin İtfa Süresi

Vergi Usul Kanunu’nun 272. maddesine göre gayrimenkullerin maliyetinin oluşmasından sonra ortaya çıkan bazı giderlerin doğrudan gider yazılmayarak maliyet bedeline eklenmesi ve amortisman yoluyla itfa edilmesi gerekir. İlgili maddede normal bakım, tamir ve temizleme giderleri dışında, gayrimenkulü veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarını genişletmek veya iktisadi kıymetini devamlı olarak artırmak maksadıyla yapılan giderlerin, gayrimenkulün veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının maliyet bedeline eklenmesi gerektiği belirtilmiştir.

Normal bakım, onarım ve temizleme giderleri iktisadi kıymetlerden tam ve verimli olarak yararlanabilmek için yapılan genel giderler arasında yer almaktadır. Bu tür giderler ile maliyet artırıcı harcamalar arasında kesin bir ayrım yapılması çoğu zaman kolay olmamaktadır. Ancak, normal bakım, onarım ve temizleme giderlerinden ilgili dönemde yararlanıldığı kabul edilir ve bu dönemin gideri olarak dikkate alınır. Danıştay 4. Dairenin E:1989/761 K:1989/3895 sayılı kararında bir iş makinesi için yapılan, palet zinciri ve pabuçları, istikamet tekerlekleri, cer dişlisi, muhtelif burç ve millerden oluşan yenileme masraflarının doğrudan gider yazılabileceğine dair kararı mevcuttur. Bu masrafların makineyi çalışır halde tutabilmek için yapıldığı dikkate alınmış ve söz konusu giderlerin iktisadi kıymet artırıcı bir unsur olmadığı belirtilmiştir.

Gayrimenkullerde maliyet bedelini artıran giderler nitelik olarak iki farklı grupta düşünülebilir. Bunların bir kısmı gayrimenkulun kullanım ömrünü artırıcı özellik taşırken bir kısmı da işlevini ve yararını artırıcı özellik taşımaktadır. Bu ayrım, amortisman uygulaması açısından önem arz etmektedir. Gayrimenkulun ömrünü uzatmayan fakat mevcut kullanım ömrü süresince onun işlev ve yararını artırdığı için maliyet bedeli içinde yer alan giderler, yapıldıkları hesap döneminden başlanarak, bedeline dahil oldukları kıymetin kalan amortisman süresi içinde itfa edilirler. Diğer taraftan, yapılan gider gayrimenkulun kullanım ömrünü artırıcı bir gider ise, asıl gayrimenkulun amortisman uygulama süresine eşit bir sürede fakat aktifleştirildikleri yıldan başlanarak itfa edilirler.

İlgili maddede geçen gayrimenkulun iktisadi kıymetinin devamlı olarak artırılması kavramı üzerinde farklı yorumlar mevcuttur. Örneğin bir binanın kapı, pencere, döşeme, çatı, sıhhi tesisat gibi bölümlerinin binada önemli bir kalite artışı sağlamayacak şekilde komple veya tedricen yenilenmesi işleminin doğrudan gider yazılabileceğine ilişkin görüşler mevcut iken özellikle yenileme masraflarının yüksek tutarlara ulaştığı durumlarda, Hazine yanlısı yorumlara ve tenkitlere açık olabileceği gözardı edilmemelidir. Nitekim Ekim’2004 tarihli bir özelgede şirket merkez fabrika çatısının değiştirilerek yenilenmesi maksadı ile yapmış olduğu harcama doğrudan doğruya gider kaydedilemeyecek olup bu giderin maliyet bedeline eklenerek, binanın kalan ömrü üzerinden amortismana tabi tutulması gerektiği belirtilmiştir.

Konuyla ilgili bir başka nokta ise binaya daha önce var olmayan, kalorifer, umumi klima, asansör, havalandırma, yangın alarm tertibatı, güneşle ısıtma sistemi vb tesisatların sonradan eklenmesidir. Konuyla ilgili Danıştay’ın istikrar kazanmış kararlarına göre binaya sonradan ilave edilen bu gibi kıymetlerin, tesisat olarak ayrıca amortismana tabi tutulması yönündedir.

M. Amortisman Yönteminin Seçimi, Seçilen Yöntemin Değiştirilmesi

Mükellefler, iktisadi kıymetlerinin amortisman usulünü seçmekte serbesttir. İktisadi ve teknik bakımdan bütünlük teşkil eden değerler için normal ya da azalan bakiyeler usullerinden biri seçilmelidir. Diğer bir ifadeyle, bir ünitenin bir kısmı için farklı diğer kısmi için farklı bir amortisman yöntemi uygulanamaz. Azalan bakiyeler usulünü seçen mükellef, normal amortisman yöntemine geçebilir. Mükellef söz konusu amortisman yöntemi tercihini değiştireceğine vergi beyannamesinde veya ek bilançosunda belirtmeli ve o tarihten sonra normal amortisman uygulamalıdır. Mükellef, azalan bakiyeler usulüne göre itfa edilmemiş kısmı, bakiye amortisman süresine bölmek suretiyle itfa edecektir. Bir iktisadi kıymet üzerinden normal amortisman yöntemi uygulanıyorsa, bu yöntemden vazgeçilemez. Diğer taraftan, mükellefler her yıl yeni alınan sabit kıymetler için ya da yıl içinde alınan her sabit kıymet için farklı amortisman yöntemi belirleyebilir.

N. Geçici Vergi Dönemlerinde Uygulanan Amortisman Yöntemi ve Oranının Hesap Dönemi Sonunda Değiştirilip Değiştirilememesi

Vergi Usul Kanunu 217 nolu genel tebliği uyarınca, mükellefler ilk defa aktife aldıkları kıymetler için geçici vergi açısından seçtikleri amortisman usul ve oranını yıllık olarak da uygulamak zorundadırlar.

01.01.2004 tarihinden itibaren aktife giren amortismana tabi iktisadi kıymetlerin faydalı ömürleri ve uygulanacak amortisman oranları 333 ve 339 No.lu Vergi Usul Kanunu tebliğleri ile belirlenmişti. Ancak, 30.12.2006 tarih ve 26392 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 365 No.lu Vergi Usul Kanunu tebliği ile önceki listelerde yer almayan veya faydalı ömür süresinde değişiklik yapılmasına karar verilen iktisadi kıymetlere ilişkin olarak ek açıklamalara yer verilmiştir. Buna göre yeni oranlar, tebliğin yayımlandığı hesap döneminden itibaren geçerli olacaktır. Buna göre, faydalı ömürleri değiştirilen iktisadi kıymetlerin net defter değerleri (iktisadi kıymetin VUK hükümlerine göre tespit edilen değerinden birikmiş amortismanın tenzili yoluyla bulunan değeri) bulunacak ve bu tutar, kıymetin yeni faydalı ömür süresinden, amortisman ayrılmış sürenin tenzili yoluyla tespit edilen kalan amortisman süresi esas alınarak itfa edilecektir. Bu kıymetler için geçmiş dönemlere yönelik düzeltme yapılmayacak, 2006 hesap dönemi dördüncü geçici vergi dönemi itibarıyla yeni oranlara göre ayrılması gereken amortisman tutarı hesaplanacaktır.

Özel hesap dönemine sahip mükellefler ise yeni amortisman sürelerini tebliğin yayımlandığı tarihten sonraki ilk geçici vergi döneminden itibaren dikkate alacaklardır.

O. Özel Maliyet Bedeli Uygulaması

Kiralanan gayrimenkuller için kiracı tarafından yapılan ve gayrimenkulü genişleten veya iktisadi kıymetini devamlı olarak artıran nitelikteki giderler ile faaliyetin icrası için yapılan tesisata ait giderler özel maliyet bedeli olarak dikkate alınır. Vergi Usul Kanunu 327. maddesine göre, özel maliyet bedeli kira süresine göre eşit yüzdelerle itfa edilir. Özel maliyet ile ilgili özellik arzeden bazı hususlara aşağıda yer verilmiştir;

Kiralanan Gayrimenkulun Kira Süresi Dolmadan Boşaltılması Hali: Kiralanan şeyin kira süresi dolmadan boşaltılması durumunda, henüz itfa edilmemiş olan giderler bir defada gider olarak kaydedilir.
Kira Süresinin Belli Olmaması Hali: Kira süresinin belli olmaması durumunda amortisman uygulamasına yönelik açık bir yasal düzenleme yoktur. Uygulamada, kira süresinin belli olmaması durumunda, özel maliyet bedelinin 5 yılda itfa edileceği belirtilmiştir.
Kira Süresinin Kira Sözleşmesinde Yazılı Süreden Daha Fazla Olacağının Anlaşılması Hali: Uygulamada genellikle kira sözleşmelerinin süresinin tam olarak bilinmediği bu nedenle bir yıllık yapılmakta olduğu ve her yıl uzatıldığı görülmektedir. Sözleşmede 1 yıl olarak görünmesine rağmen kira süresinin çok daha uzun olduğu durumlarda, özel maliyet bedelinin beş yılda itfa edilmesi gerektiği kabul edilmektedir.


P. İlk Tesis ve Taazzuv (Kuruluş ve Örgütlenme) Giderlerinin Amortismanı

Kuruluş ve örgütlenme giderleri Vergi Usul Kanunu’nun 282. maddesinde, kurumun tesis olunması veya yeni bir şubenin açılması veyahut da işlerin devamlı bir surette genişletilmesi için yapılan ve karşılığında maddi bir kıymet iktisap olunmayan giderler olarak tanımlanmıştır. Kuruluş ve örgütlenme, harcamalarının aktifleştirilmesi ihtiyaridir. İlgili oldukları dönemde doğrudan gider kaydedilmeleri mümkündür. Seçimlik hak, işletme döneminin başladığı hesap dönemi sonunda kesinleştirilmelidir. Seçimlik hakkı izleyen hesap dönemlerinde değiştirilmesi mümkün değildir. Vergi Usul Kanunu’nun 326. maddesine göre ilk tesis ve taazzuv giderleri eşit miktarlarda beş yıl içinde itfa edilir. Amortisman uygulamasına, kurumun kuruluşunun tamamlandığı veya işletmenin fiilen ve tam olarak faaliyete geçtiği, hesap döneminden itibaren başlanır.

Q. Peştemallıkların İtfası

Peştemallık bir ticari işletmenin, bulunduğu yerin önemi, sahip olduğu şöhret, tutmuş olduğu müşteri kitlesi ve benzeri unsurlara bağlı olarak, bilanço değerlerine ilave olarak sahip olduğu değer olarak tanımlanmaktadır. Vergi Usul Kanunu 326. maddesine göre peştemallıklar mukayyet değerleri üzerinden ve 5 yılda itfa edilir.

VI. SONUÇ

Vergi Usul Kanunu’nun 5024 sayılı Kanun ile değişik 315. maddesi uyarınca mükelleflerin 01.01.2004 tarihinden itibaren amortismana tabi iktisadi kıymetlerini Maliye Bakanlığı’nın tespit ve ilan ettiği oranlar üzerinden itfa etmeleri gerekmektedir. Mükelleflerin amortisman giderlerini doğru olarak hesaplamaları ticari kazancın tespitinde önem arz etmektedir. Öncelikle, amortismana tabi kıymetlerin maliyetlerinin doğru şekilde oluşturulması ve ilgili amortisman oranının VUK’un 333, 339 ve 365 sıra nolu Genel Tebliğleri ile belirlenen listelere göre doğru olarak tespit edilmesi gerekir. Ayrıca, yazımızda amortisman konusunda önem arz eden bazı konulara değinilmiş olup, mükelleflerin ileride vergisel bir eleştiri ile karşılaşmamaları için konuya azami dikkat göstermeleri gerekmektedir.

KAYNAKLAR
Vergi Usul Kanunu
Yaklaşım Dergisi, Mükellefin Dergisi
Giderler ve İndirimler- Yaklaşım Yayıncılık


Arzu AKÇURA DEĞER

SMMM
21.01.2009

|
İhracat fiilen gerçekleştikten sonra ihracatçı firmaların başlıca yükümlülükleri şunlar:

* İhracatla ilgili kredi taahhüdü sözkonusu ise bunu kapatmak.
* İhracatla ilgili Dahilde İşleme İzin Belgesi taahhüdü varsa bunu kapatmak.
* İhracat dolayısı ile bir KDV alacağı sözkonusu ise bunu vergi dairelerinden geri istemek (KDV alacağının geri istemek cezai müeyyidesi olan bir yükümlülük değil firmanın kendi menfaatleri icabıdır.)

İhracatçı firmalar, bu yükümlülüklerini yerine getirebilmek için ihracatta kullanılan bütün belgeleri; mevzuata uygun olarak, zamanlama ve tarih uyumu gözeterek, birbiri ile olan irtibatı gözeterek, eksiksiz ve doğru olarak tanzim etmeliler.

|
İhracatçı ihraç edeceği mala göre ilgili ihracatçı birliğine üye olan, gerçek usulde vergiye tabii (tek vergi numarası sahibi) gerçek ve tüzel kişi tacirler, esnaf ve sanatkâr odalarına kayıtlı olup, üretim faaliyeti ile iştigal eden esnaf ve sanatkârlar ile Joint-venture ve konsorsiyumlar İhracat Yönetmeliği’nde tanımlanmıştır.

İhracatçı olmak için herhangi bir belge veya izin sertifikası sahibi olmak gerekmemektedir.İhraç edilecek ürünle ilgili ihracatçı birliğine (İhraç edeceği ürüne göre, Türkiye’de 22 madde birliği bazında örgütlenmiş 58 ihracatçı birliğinden birine üye olduğunda ihracatçı niteliği kazanmış olur ve ihracat yapabilir.) üye olmaları gerekmektedir.

Bu çerçevede ihracat yapmak için İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği’ne üye olmak isteyenlerden, Ticaret Sicil Gazetesi ve tek vergi numarası sahibi olduğunu tevsik eden belgeler ve noterden tasdikli imza sirküleleri istenmektedir. Üyelik işlemini gerçekleştirenler İhracat Yönetmeliği ve uygulama Tebliğlerine uygun olarak ihracatlarını gerçekleştirilmektedir.

Kaynak :Bu yazı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi (İGEME) yayını “İhracat Prosedürlerini Biliyor musunuz?” kitabından derlenmiştir.

|
En geniş anlamda ihracat, bir ülke sınırları içerisinde serbest dolaşımda bulunan (bu ülkede yetişen, üretilen, veya başka ülkelerden ithal edilmiş) malların ve hizmetlerin başka ülkelere satılması/gönderilmesi anlamına geliyor. Dar anlamda ise, yabancılara ya da Türkiye dışında yerleşik Türklere yapılan mal satışlarını ve sözkonusu malların bu amaçla yurtdışına gönderilmesini ifade ediyor.

Fiili İhracat: İhraç konusu malın gümrük mevzuatı hükümleri çerçevesinde muayenesinin yapılıp taşıta yüklenmesi, bir yerden veya muhtelif yerlerden bir defada veya kısım kısım gelmekte olan dökme ve diğer eşyada yüklemenin tamamlanması veya gümrük mevzuatınca fiili ihracat olarak kabul edilecek diğer çıkışları ifade etmektedir.

Bir satışın ihracat sayılabilmesi için şu özelliklere sahip olması gerekli:

* Satışların yabancı bir ülkeye yapılması
* İki taraflı ve çok taraflı ticaret anlaşmaları ile getirilen koşullara uyum yükümlülüğü
* Alışverişte bir yabancı paranın sözkonusu olması
* Malların taşınması
* Malın varış ülkesine ithal edilmesi ile ilgili gümrük vergisi, katma değer vergisi ve varsa başka türlü vergiler ve diğer ithalat formaliteleri
* Malın çıkış yerinden varış yerine kadar maruz kalabileceği risklere karşı sigorta edilmesi, ödemelerde/bedellerin tahsilinde bankacılık sisteminin devreye girmesi
* İhracat desteklerinden yararlanabilmek için gerekli koşullara uyum

Kapsamının bu kadar geniş olması nedeniyle, dünyanın bütün ülkelerinde, ihracat mevzuatı, gümrük mevzuatı, kambiyo mevzuatı, standardizasyon mevzuatı, teşvik mevzuatı, katma değer vergisi mevzuatı gibi birçok bağlayıcı mevzuat tarafından ayrıntılı bir şekilde düzenleniyor. Bütün ülkeler (özellikle Dünya Ticaret Örgütü ve diğer uluslararası örgütlere üye olan ülkeler) bu tür mevzuat düzenlemelerinde, iki taraflı ya da çok taraflı ticaret anlaşmaları ve uluslararası ticari teamüllere uygun hareket etme gayreti içerisinde oluyor.

|
İyi Bir Konuşmacı, Konusuna Hakimdir
İster kalabalık bir gruba konferans veriyor, isterse arkadaş sohbetinde anısını anlatıyor olsun, ne söyleyeceğini bilir; kendine, bilgisine ve birikimine olan güvenini karşıya aktarır. Bunu sağlayabilmek için de çok yönlü bir ön hazırlık yapar. Kendisine yöneltilebilecek soruları yanıtlayabilecek, ya da en azından doğru yönlendirebilecek kapasitededir. Bilgi dağarcığının zenginliği, düşünsel yetkinliğini de arttıracak, neyi ne kadar söylemesinin daha uygun olacağına, dinleyicisini gözeterek, kolayca ve doğru olarak karar verebilecektir. Çünkü konusuyla ilgili tüm ayrıntılar dinleyenleri ilgilendirmeyebilir. Bu durumda kişinin bir seçme yapması gerekecektir. Konusunun bütününe olan hakimiyeti, gerekliyi gereksizden ayırt edebilmesini, seçenek sunabilmesini ve anında değişim yapabilme esnekliğine sahip olmasını getirecektir.

İyi Bir Konuşmacı, Titiz Bir Planlamacıdır
Anlattıklarının dinleyiciyi yormadan kolayca kavranmasını isteyen konuşmacı, aktaracaklarının ilgi ve önemine göre bir sıralama yapar. Ancak bu sıralamayı yaparken, kişinin dikkati, konu-dinleyici ilişkisinin doğru olarak saptanması üzerinde yoğunlaşır. Diğer bir değişle, konuşmacı, aynı konuyu farklı gruplara, farklı bir sıralamayla anlatır. Çünkü planlamayı belirleyen, dinleyenlerin nitelikleridir. Bu nedenle, bazen ana düşüncelerin, bazen de destekleyicilerin sıralamadaki yerleri değişebilir.

İyi Bir Konuşmacı, İyi Bir Gözlemcidir
Çevresinden algıladıklarını, duyguları ve birikimiyle harmanlayıp, eyleme dönüştürebilir. Kendini çevreleyen dünyaya, çevresindeki insanlara, olaylara ve durumlara karşı uyanıktır. Bunlarla ilgili gözlem ve bilgileri, konuşmalarını zenginleştirmek, somutlaştırmak ve etkileyiciliğini arttırmak için kullanır. Gözlem yeteneğini geliştirmek, konuşma eylemi sürerken dinleyicinin tepkilerini izlemesini ve bu tepkiler doğrultusunda gerekli değişimleri yapabilmesine olanak sağlar.

İyi Bir Konuşmacı, Dinleyicisini Tanımaya Çalışır
Karşılıklı konuşacağı ya da karşılarında konuşacağı kişilerin niteliklerini, alışkanlıklarını, tercihlerini ve eğilimlerini önceden bilmek, konuşmacının hazırlık aşamasında çok işine yarar. Bu bilgiler sayesinde konuşmasının öz-biçim dengesini kurarak, dinleyiciyle duygusal ve düşünsel birlikteliği sağlamaya çalışır. Çünkü konuşulan kişilerin kültürel yapıları, eğitim durumları, sosyal konumları, siyasi eğilimleri, etik değerleri, milliyetleri, yaşları, hatta cinsiyetleri, hazırlık aşamasında olduğu kadar, konuşma sırasında da belirleyici olur; konuşmacı bu değerleri gözeterek eylemini sürdürür. Örneğin, aralarında bir kadın bulunan altı-yedi kişilik bir gruba, kadınları küçük düşüren bir fıkra anlatmak, o kadın dinleyiciyi rahatsız edebilir. Hele de bu konulara fazlasıyla duyarlı bir kişiyse, aşırı bir tepki verebilir. Dolayısıyla, güldürerek duruma egemen olmayı amaçlayan konuşmacı, tam tersine olumsuz, gergin bir ortamın oluşmasına yol açabilir.

İyi Bir Konuşmacı, Sesini İyi Kullanır
Ses kasının kapasitesini bilir ve konusunun gereklerine göre tonunu değiştirebildiği gibi, ses yüksekliğini de bulunulan yerin büyüklüğüne, grubun kalabalık olmasına ve niteliğine göre ayarlar. Sesinin tınısındaki özellikleri, akışın tekdüzeliğini kırmak için bilinçli bir biçimde kullanılabilir. Yeri geldikçe sesini inceltmesi, kalınlaştırması ya da ses tonunu yükseltip, düşürmesi dinleyenler üzerinde olumlu etkiler yapar. Konuşmacı bir anlamda zengin tınlayan bir “konuşma ezgisi” oluşturur.

İyi Bir Konuşmacı, Heyecanını Denetler
Konuşma sırasında soluk alıp verme dengesini iyi ayarlayarak, heyecanını denetim altında tutabilir. Denetimsiz heyecanın yol açtığı kesiklikleri, titremeleri, ses yetersizliklerini, düşünce boşluklarını, sözcük kayıplarını ve davranış bozukluklarını engelleyebilir. Hatta heyecanını, konuşmasının iç dinamiği biçimine dönüştürerek, etkileyici bir canlılık kazanır.

İyi Bir Konuşmacı, Kullandığı Dili İyi Bilir
Düşüncesini en iyi ifade edecek sözcükleri seçer, cümlelerin kuruluşuna özen gösterir, bunları fonetik (sesbilgisi) kurallarının gerektirdiği biçimde seslendirir. Harfleri boğumlandırırken, sözcüklerin doğru ve kolay anlaşılır olmasına çalışır. Dilin yapısal özelliklerini ve seslendiriliş biçimlerini etkileyici bir doğallıkla kullanır. Dile hakimiyetinin sağladığı inandırıcılık, güven ve saygınlığın, karşıya aktarmayı amaçladığı zengin olduğu için düşüncesini ifade etmekle zorlanmaz, konuşması sözcük aramakla bölünmez, düşünme payı sözcüklerini kullanma gereksinimi duymaz.

İyi Bir Konuşmacı, Beden Dilini İyi Kullanır
İçinde bulunduğu ortama göre sözlerini destekleyecek mimikleri, el-kol hareketlerini, beden açılarını, duruş ve oturuş biçimlerini karşısındakileri gözeterek ayarlar. Gerekli durumlarda bilinçli seçimler yapar. Göz temasını, dikkati besleyecek bir unsur olarak çekinmeden, ustaca kullanır. Vurgulamalarına jestlerle canlılık ve boyut katar, dinlemeyi ve anlamayı kolaylaştırır. İçeriğindeki önemli bölümleri beden diliyle destekleyerek, aklıda kalıcılığını arttırmaya çalışır. Yaptığı tüm mimik, jest ve davranışlar, kişiliğiyle uyumlu ve doğal olduğundan dinleyiciyi irkiltmez, özden koparmaz.

İyi Bir Konuşmacı, Özeleştiri Yapmaktan Çekinmez
Konuşmaları sırasında aldığı tepkileri değerlendirerek olumlu/olumsuz alışkanlıklarının ayırtına varmaya çalışır. Konuşma tekniğini geliştirmesine olanak sağlayacak fırsatları kaçırmamaya özen gösterir. Olumsuz alışkanlıklarını gidermek için sabırla mücadele eder. Uyanıklığının sürekli olmaması durumunda becerilerinin zamanla körelebileceğini, ya da olumsuz alışkanlıklara dönüşebileceğini çok iyi bilir. Dışarıdan gelecek uyarılara açıktır. Hem kendi yaptığı, hem de karşısındaki kişilerden aldığı saptamalar ve uyarılarla kendini bu konuda da eğitmeyi sürdürür.

Kaynak: Bu yazı, Kolay İletişim tarafından, KobiFinans için, Müjgan Özçay’ın “Sesler, Sözler, Etkiler” adlı kitabından derlenmiştir.

|
Hitap şekillerinden tanışmaya, iş arkadaşlarıyla ilişkilerden gün içinde selamlaşmaya, asansörden toplantılara, yemekler, telefonlaşmalar ve yazışmalara kadar; işyerinde attığımız her adımda aslında bir görgü kuralı var. Döneme göre yeniden şekillenen görgü kurallarına bazen çok rağbet ediliyor, bazen de bu kurallardan uzaklaşılıyor. Gelişen teknoloji ve iş yaşamına adım atan çok sayıda gencin bu sonuçta payı büyük.

Şimdi, şirketlerin görgü kurallarını tekrar hatırlamaya, bu kurallara rağbet etmeye başladıkları devirdeyiz. "Yığınla işi olan iş adamının zamanı pek azdır. Genel kural olarak randevularda zamanında buluşmak gerekli ise de, iş randevularında bu daha önemlidir. Çünkü kaybedilecek birkaç dakikalık bir zaman büyük maddi kayıplara da sebep olabilir. Bu bakımdan iş randevularına önemli bir özrü olmadan geç kalmak ya da gelmemek çok ayıptır. Böyle bir özrü bulunan kimsenin telefon ya da telgrafla durumu karşı tarafa randevu saat ve gününden önce bildirmesi gerekir." Hadi Besleyici’nin 1981 basımlı "Görgü Kuralları" kitabı böyle diyor.

Zamanımıza daha yakın bir kitap olan, Yüksel Söylemez’in 2005 tarihli "Görgüsüzlük Çağı"nda ise aynı konu şöyle anlatılıyor: "Geç kalmak, işyerinin faaliyetlerini aksatır. Geç kalan kişi hakkında anında varılan yargı, ’güvenilir kişi değildir’ olur ve ’yönetici kadrolara yükselmesi beklenemez’ diye düşünülür onun için. Geç kaldığınızda patronunuz ya da amiriniz, kendisine saygısızlık yapıldığı gibi bir sonuç çıkarabilir. Öte yandan, patrondan erken gelmek de kötü bir izlenim verebilir."

Her Adımda Bir Görgü Kuralı
Yukarıdaki alıntılarda görüldüğü üzere, görgü kurallarının bazıları zamanla değişime uğrasa da, bazı kötü davranış örnekleri hala ortak. Hiçbir zaman kabul görmemesine rağmen, eskiden de toplantılara geç kalanlar vardı, bugün de var, gelecekte de olacak. Ancak günümüz koşullarında, "işe patrondan erken gelmek kötü bir izlenim verebilir" gibi, tamamen terk edilmiş eğilimler de var.

Görgü kuralları, iş yaşamının her adımında şart. Hitap şekillerinden tanıştırmaya, iş arkadaşlarıyla ilişkilerden gün içinde selamlaşmaya, asansörden toplantılara, yemekler, telefonlaşmalar ve yazışmalara kadar; işyerinde attığımız her adımda aslında uyulması gereken bir görgü kuralı var. Döneme göre yeniden şekillenen görgü kurallarına bazen çok rağbet ediliyor, zaman zaman da kural tanımaz hale geliniyor. Çok sayıda gencin iş yaşamına adım attığı ve teknolojinin birçok alışkanlığı değiştirdiği günümüzde, şirketler görgü kurallarını tekrar hatırlama eğiliminde. Görgü kuralları neden gerekli? İnsanların bir arada birbirlerini rahatsız etmeden, uyum içinde çalışabilmeleri için. Ayrıca bu kurallar, doğru anlaşılıp uygulandığında, karşınızdakini etkilemenin, onda saygı ve sempati uyandırmanın en etkili yollarından biri.

Nisan 2008’de Fransız gazetesi Le Figaro’da çıkan bir makalede bu konuya değiniliyor: "Medeniyet (en azından dış göstergeleri) çalışma ortamını hızla terk etmeye başlayınca, batılı şirketler demode diye terk edilmiş ’adabı muaşeret’ kurallarını yeniden keşfetmeye başladılar. Gerekçe, şirket içi gerilimleri azaltmak ya da daha açık ifadeyle şirketin imajını düzeltmek." Yazıda, ABD’deki işletme okullarında verilen şirket davranışları (company manners) derslerine benzer uygulamaların, Fransa’daki örnekleri sayılıyor: "Fransa’da Fransız yaşam tarzı dersleri veren La Belle Ecole adlı eğitim kurumunun kurucusu Constance Rietzler, ’Küreselleşen dünyada rekabet gücüne sahip olmak için imaj hayati önem taşıyor’ diyor. Mesela lüks markası, çalışanlarını Fransız etiketine yakışır davranmayı öğrensinler diye Rietzler’in okuluna gönderiyor. Toplantı ve tören ekipmanları kiralayan Options şirketi de pazarlama elemanlarına görgü dersleri aldıranlardan. Stratejik iletişim şirketi Kinstree’de, yöneticiler işe alınmadan önce patronun masasından geçiyor. Aday oturup kalkmayı biliyor mu, olmayacak yerde kahkahayla gülüyor mu?, diyen iletişim uzmanı Anne Constance’a göre, nasıl davranacağını bilmeyen en tepeye çıkamaz."

Türkiye’de de şirketler, çalışanlarına görgü kurallarını içeren eğitimler aldırıyor. İmaj Danışmanı Özlem Çakır, "İş etiketi" başlıklı seminerlerinde çalışanlara işyeri genel kuralları, telefon etiketi, elektronik iletişim etiketi, toplantı, yazışma, hediye ve iş yemekleri kültürünü anlatıyor. Çakır, özellikle üniversiteden yeni mezunların üslup sorunları olduğunu söylüyor: "Özellikle Y kuşağı gençler, çok fazla cep telefonu mesajı ve bilgisayar sohbeti yaptıkları için, elektronik iletişim etiketinde sorunlarla karşılaşıyorlar. Hitap tarzları yanlış, dil bilgisi ve imla hataları yapıyorlar. Çhat yapar gibi yazışmak, üst yönetimin hoşuna gitmeyen bir tarz."

Çakır, verdiği eğitimlere konu olan, kaçınılması gereken bazı davranışları şöyle anlatıyor: "Çalışma saatleri eskiye göre uzadı ancak akşam 19’dan sonra cep telefonundan kişilerin rahatsız edilmemesi, işyerinde birbirine abi-abla şeklinde hitap edilmemesi, açık ofislerde yüksek sesle konuşulmaması gerekir. Ayrıca toplantı öncesinde insanların birbirine mutlaka tanıştırılması, kartvizitlerin toplantı başında verilmesi, iş icabı yapılan davetlere mutlaka LCV yapılması, gelen hediyelere teşekkür telefonu açılması gerekiyor." Çakır’ın üzerinde durduğu konulardan biri de, telefon konuşmaları. "İşyeri telefonunun 3 kezden fazla çaldırılmaması gerekiyor. Telefon açıldıktan sonra arayan kişi mutlaka karşı tarafı selamlamalı, kim olduğunu ve neden aradığını söylemeli" diyor.

Toplantıda E-posta Okumak
Hakkında farklı görüşler bulunan konulardan biri, iş arkadaşlarına karşı sen-siz hitaplarından hangisinin kullanılacağı. Çakır’ın bu konuda alternatif bir önerisi var: "Akranlarınıza, sizden küçük yaştakilere ve samimi olduğunuz kişilere ’siz’ deyip isimleriyle hitap edebilirsiniz. ’Ayşe siz ne alırsınız?’, gibi. Bizden büyüklere tabii ki ’siz’ diye hitap etmeliyiz."

İşyerinde, en fazla dikkat edilen konulardan biri de kılık kıyafet adabı. ABD’de doğup dünyaya yayılan ’Friday wear’ yani haftanın son günü işe ’cool’ gitme’ modası, gittikçe artan bir hızla yerini ’bize her gün cuma’ anlayışına bırakıyor. Bunun en bariz örneği, erkek iş kıyafetinin en önemli simgesi kravatta yaşanıyor. 1990’ların sonunda yeni kurulan şirketlerin sıra dışı ve genç patronlarının, "modası geçmiş yöneticilik anlayışının ve kabız patronların" simgesi kravatı çıkarıp atmaları sonucu, kravatsız açık yaka gömlek "yeni işadamları" ve adaylarının üniforması haline geldi. Üst düzey yöneticiler bile, fırsatını bulurlarsa, en şık takım elbiseler ve gömleklerden taviz vermiyorlar ama, kravattan kaçınıyorlar. Hatta politikacıların, cumhurbaşkanlarının bile (çağa uygun, halka yakın görünmek endişesiyle) zaman zaman kravatı attıklarına şahit oluyoruz. Bir zamanlarda kadınların pantolonla dahi giremedikleri, kravatsız girmenin bugün dahi yasak olduğu Avrupa Konseyi’nde basın ataşesi, basın sözcüsü, protokol müdürü ve Avrupa Konseyi Parlamentosu başkanının özel danışmanı olarak çalışan, şu anda Marmara ve Yeditepe üniversitelerinde protokol dersleri veren eski gazeteci İzzet Sedes de, kravatın egemenliğinin kaybolduğunu doğruluyor. Şimdiki gençlerin işyerlerindeki rahat davranışlarını hayretle izleyen Sedes’e göre mutlaka uyulması gerekenler şunlar: "İşyerinde kıyafetin lüks değil ama düzgün olması lazım. Yanındakilere saygılı olmak lazım. Yanındakileri rahatsız eder miyiz diye düşünmektir bu. Telefonla saatlerce, yüksek sesle konuşmamak lazım. Asansörde yüksek sesle konuşmak, şakalaşmak uygun olmaz. Asansörde, kapı önünde karşılaşıldığında önce hanımlara ve yaşlılara öncelik verilmesi şart. Ancak daha genç olan kadın, kendisinden yaşlı müdürüyle karşılaşırsa önce bir durur. Ardından müdürü ona öncelik verebilir. El sıkışmalarda, yaşlı olan gence el uzatır, genç yaşlıya uzatmaz."

Yeni teknolojiler, özellikle cep telefonları ve cep bilgisayarları, bazı görgü kurallarını zorluyor. Toplantının ortasında farklı müziklerle çalan cep telefonları, bir yandan karşısındakiyle konuşup bir yandan e-postasını kontrol etmeler, SMS yazmaların normal karşılandığı günleri yaşıyoruz. Sedes, "Başkalarının bulunduğu yerlerde, telefonların onları rahatsız edecek şekilde açık tutulmaması lazım. Çok mühim bir telefon bekleyen kişi, özür dileyerek açar, başkalarını rahatsız etmeden dışarıda konuşur" diyor.

MBA Programlarında İşleniyor
Görgünün nezaketin öğrenildiği bir okul yok. Kişi (önce görgüyü evinden getiriyor sonra, iş hayatıyla ilgili) doğru davranışları çalıştığı ortamda, görerek öğreniyor. Ancak bazı MBA okullarındaki seminerlerle öğrencilere bu davranışlar benimsetilmeye çalışılıyor. Koç Üniversitesi İşletme Enstitüsü ve Yönetici Geliştirme Programları Koordinatörü Ülgen Akın, "Bu konu programlarımızda ders olarak işlenmiyor. Ancak müfredat dışı bir program olarak yürütülen ve öğrencilerin liderlik becerilerini geliştirmeyi hedefleyen Liderlik Programımız kapsamında buna benzer konularda zaman zaman bazı çalıştaylar yani workshop’lar yapıyoruz. Örneğin giyim kuşam ile ilgili iş giyimi (business attire) ve iş davranışları (business manners) konusunda. Giyim kuşam konusunda, önde gelen giyim markalarının yöneticilerinden yararlanıyoruz. Örneğin Edward’s veya Beymen’in yöneticileri. Davranış konusuyla ilgili, Cumhurbaşkanlığı Protokol Müdürü’nden yardım aldık geçen senelerde."

Sabancı Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi’nde de, bir ders kapsamında düzenlenen ve her hafta farklı bir konunun işlendiği Yönetim Becerilerini Geliştirme Çalıştayları’nda öğrencilerin kendilerini tanımaları, yetkinliklerini anlamaları ve iş yaşantısında başarılı olmalarını sağlayacak yönetim becerilerinin kazandırılması amacıyla birtakım çalışmalar yürütülüyor. Fakülte’nin Dekanı Nakiye Avdan Boyacıgiller, bu çalıştaylarda profesyonel yaşamda imaj yönetimine yönelik çalışmalar da yapıldığını söylüyor.

Eski Ama Hala Geçerli Kurallar
Hadi Besleyici’nin 1981 basımlı Görgü Kuralları adlı kitabı, tarzı nedeniyle bize biraz modası geçmiş gelse de, hala geçerli bazı kuralları içeriyor:

* Toplantılarda, herkesin bir konuşma hakkı olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir. Her konuda öne atılarak konuşmak, başkaları konuşurken sözünü yarıda keserek konuşmayı bölmek doğru bir davranış değildir.

* Karşımızdakine sen diye hitap etmek için mutlaka aramızda çok yakın bir dostluğun, içtenliğin bulunması gereklidir. Kendimizden büyüklerle konuşurken daima onlara siz diye hitap edilir. Yeni tanıştığınız birisine kendi yaşınızda bulunsa bile sen diye hitap etmek doğru değildir. Yaşça ve rütbece büyük olanlara daima siz diye hitap edilir. Büyüklerin küçüklere sen diye hitap etmelerinde bir sakınca yoktur.

* El sıkmak, tanışma ya da selamlaşmadan sonra bir konuşma ve konuşmaya başlama yoludur. Yalnız el sıkmanın da bazı kuralları vardır. Bu kuralların dışına çıkmak görgü kurallarının da dışına çıkmak sayılır. El sıkılırken önce büyüklerin, daha sonra küçüklerin elleri sıkılır. Eli kuvvetlice değil, hafif ve içtenlikle sıkmalıdır.

* Asansöre binip inerken etrafınızdakileri itip, kakmayın. İnmekte ya da binmekte acele etmeyerek önce kadınların, yaşlıların inmelerini bekleyin.

* Çevirdiğiniz numara yanlış düşerse, bunda telefonu açan kişinin suçu olmadığını daima bilmeniz gerekir. Hem özür dileyerek, numaranızı kontrol edip ahizeyi yerine koyunuz. Bazen de sizin telefonunuz çalar. Telefon numarası yanlış düşmüştür. Bunda da telefon kişinin suçu olmadığını unutmamalısınız. Telefonunuzu hemen kapatmayınız. Numarayı söyleyerek karşı tarafa yardım ediniz. Hem böylelikle onun tekrar yanlış numara çevirmesine meydan vermemiş olursunuz.

Teknoloji İş İletişimini Nasıl Değiştiriyor
English Language Consultants (ELC) Eğitim Direktörü ve Profesyonel İngilizce İletişimi Danışmanı Andy Kovacs, profesyonellere yönelik İngilizce seminerleri ve eğitimlerinde, teknolojinin profesyonel iletişim alışkanlıklarını nasıl değiştirdiğine de değiniyor: "12 yıldır yabancılara İngilizce öğretiyorum. Bu süre içinde teknoloji, kültür gibi, iletişim kurma şeklinde de değişiklikler olduğuna şahit oldum. Örneğin, 20’nci yüzyıl ortalarında iş hayatında telefonun nasıl kullanıldığını hatırlayın. Bizi arayan yeni iş kontaklarıyla konuşma şeklimiz tamamen değişti. Standart yüz yüze konuşmadaki, "İyi günler, ben şuyum, Size nasıl yardımcı olabilirim?" yerine, "ELC, ben Andy, nasıl yardım edebilirim?" diyoruz artık. Yüz yüze konuşmada tamamen kaba olarak görülecek bu sözler, telefonda normal görülüyor. Neden? Çünkü arayan dakika başına para ödüyor. Yüksek maliyetli mobil telefonları, cevaplandığında "Merhaba" yerine "Neredesin" denmesini beraberinde getirmişti örneğin."

Kovacs, profesyonel yazışmada da e-postaların neleri değiştirdiğini şöyle anlatıyor: "Eskiden iş yazışmaları mektuplar ve fakslarla yapılırdı. Dolaylı, uzun ve karmaşık cümleler, karmaşık ve nadir kelime ve deyimler önemliydi. Çünkü bunlar, entelektüellik ve uzmanlığın göstergeleriydi. Bugün nasıl değişti işler? Şu anda büyük bir minimalizm evresindeyiz. Resmi cümleler artık daha öz. Cümleler ve soru formları daha direkt. 12 yıl önce öğrettiğim dil formları, Jane Austin’in romanlarındakiler gibiydi. Peki, ne oldu da üslup değişti? Çünkü her gün 100’den fazla e-posta alıyoruz. Artık tamamen organize olmamız ve temiz, net ve ekonomik metinler yazmamız gerekiyor."

Kaynak: Bu yazı, Kolay İletişim tarafından, KobiFinans için, Gaye Güzalay’ın yazısından derlenmiştir.

www.yenibiris.com

|
* Değinmek istediğiniz ilginç noktaları kısa kısa not alın.

* Konuşmanızı yazmayın ve asla ezberlemeyin.

* Konuşmanızı illüstrasyonlar ve örneklerle renklendirin.

* Arkadaşlarınıza prova yapın.

* Kimseyi taklit etmeyin.

* Dinleyicilerinize samimiyetle teşekkür edin.

* Mümkünse, dinleyicilere isimleri ile hitap edin.

* "Ben" yerine "biz" kullanmayı tercih edin.

* Eleştirilere açık olun.

Kaynak: Bu yazı, Kolay İletişim tarafından KobiFinans için hazırlanmıştır.

|
Sunuşunuzu şekillendirmek için kendinizi dinleyicilerin yerine koyarak şu soruların cevaplarını bulmaya çalışın:

* Onlar için önemli olan ne?

* Benden ne istiyorlar?

* Benden öğrendikleri bilgi ile ne yapacaklar?

Püf Noktası
Sunuşunuzun gücü, sizin onu nasıl hazırladığınıza ve nasıl sunduğunuza bağlıdır. İlk aşama, fikirlerin toplanmasıdır. Sonra ana fikirlerinizi destekleyen hikaye, anekdot, fıkra veya tecrübelerinizi konuşmanızda nasıl kullanacağınıza karar vermelisiniz.

Zihin Haritaları Yöntemini Kullanın
Bu yöntemin mucidi ünlü hafıza uzmanı Tony Buzan’dır. Zihin haritaları yöntemi, gerekli konuşma hazırlığını yaptıktan sonra konuşmaya bir yapı kazandırmak amacıyla beynin serbest çağrışımlarından yararlanılarak yapılır. Bunun için bir kağıt, renkli kalemler ve yeterli bir zaman yaratın. Uygulamak için:

* Kağıdın ortasına, konuşmanıza temel olan ana temayı sembolize eden bir kelime veya şekil çizin.

* Ana kavramın anlaşılabilir olmasını sağlayacak tüm anahtar kelimeleri aklınıza geldiği şekliyle hatırlayın ve bir kelimeyle ifade edecek şekilde yazın.

* Şimdi de anahtar kelimelerinize yoğunlaşarak aklınıza gelebilecek ilintili maddeleri, örnekleri, anlatmak isteyebileceğiniz ayrıntıları vb. ayrı ayrı düşünün. Anahtar sözcük olarak yazdıklarınız size, bu aşamada düşündüklerinizi çağrıştıracaktır.

* Şu ana kadar yaptıklarınızı temize geçirin ve ana tema, anahtar sözcükler ve ilişkili çağrışımlarınızı birbiri ile ilişkilendirilmiş şekilde bağlayarak, beyin haritanızı şekillendirin. Bunun için renkli kalem, semboller kullanabilirsiniz.

* Bu işlemi yaparak aynı zamanda zihinsel hazırlığınızı da yapmış bulunursunuz. Hiçbir cümle yazmadığınız halde, zihin haritanız size konuşmada kullanabileceğiniz bir yapı ve sistem sunar.

Basit Cümlelerle Konuşun
* Konuşmalarınız ne kadar uzunsa mesajınızı o kadar iletmek güçleşecektir. Kullandığınız dolgu malzemeleri yemeğe katılan su gibidir, fazlası yemeği çoğaltabilir ancak tadını kesinlikle bozacaktır.

* Cümlelerinizin kısa olması dinleyicilerin anlamasını ve sizin anlattıklarınızı hatırlamasını kolaylaştıracaktır. Ne kadar uzun anlatırsanız, anlattıklarınız o kadar az hatırlanır. Dinleyicilerin, söylediklerinizi anlamak için yalnızca bir tek şansları vardır. İpin ucunu kaçırırlarsa, bir daha yakalayamayabilirler.

* Zihin haritanızdaki temel mesajlar netleştirilmelidir.

Bilinen En Eski Klasik Yapı
Ne anlamak istediğimizin, ne anlattığımızın ve dinleyicilerin ne anladığı arasındaki farkın en aza indirgemesinin iyi bir yapı ile gerçekleşeceğini biliyoruz. Bunun bir formülü olmasa bile bilinen en eski ve halen geçerli yapı 3 bölümden oluşuyor:

* Ne anlatacağını anlat (Giriş, sunuş; zamanın ortalama yüzde 15’ini oluşturmalıdır). Bu şekilde bir giriş, konuşmacının size ve konuya ısınmasını sağlar. Başlangıçta olumlu bir etki bırakmanız bütün sunuşunuzu etkileyecektir. Buna “mıknatıs etkisi” denir.

* Anlat (Açıklama; toplam sunuşunuzun yüzde 75’ini oluşturmalıdır.) Monoton bir sesle ders anlatır gibi konuşmayı sürdürmeniz, başta oluşan mıknatıs etkiyi öldürür. Katılımcıyı da içine alan soru, diyalog, örnek, görsel malzemelerin kullanımı, mizah, sesini yükseltip alçaltma ve vurgu öncesi duraklamaların yanı sıra beden dilinizi konuşturarak gerçekleştireceğiniz interaktif sunum harikalar yaratır.

* Ne anlattığını anlat (Sonuç bölümü; toplam sunuşunuzun yüzde 10’unu oluşturmalıdır.) Akılda kalan bir final ile bitirmeye “demlenme etkisi” diyoruz. Nerden nereye geldiğinizi ana fikrinizden yola çıkıp konu başlıklarını tekrar ederek duygulara ve akla seslenen bir kapanışla bitirmelisiniz. Bu yapının ustaca kullanılması sizi profesyonel bir konuşmacı yapacaktır. “Ne anlatacağını anlat” ve sonuç olarak “Ne anlattığını anlat” bölümlerini en son hazırlamalısınız. Tabii bundan sonra da bu sunuşa bir isim koyabilirsiniz.

Etkili Bir Yapı “ Kibarlıkla” Desteklenmelidir
Normal koşullarda bir insanın dikkati 20 dakika canlı tutulabilirken, sunumlar için 45-50 dakika zaman ayrılır. Hazırlık aşamasında size rehberlik edecek en önemli plan kibar çerçevesine oturtulmalıdır.

* Kısa tut.

* İlgi uyandır.

* Basitleştir.

* Aksiyonu koru.

* Reklam yapma.

Kısa tut: İnsanlar ancak kısa konuşmalar konsantre olabilirler. Uzun konuşmalarda dikkati uzun süre koruyamazlar. Bu nedenle hikaye gibi arada anlatılan şeyler, dinleyicileri konunun içine çeker ve anılar, imajlar kullanılarak olayın içinde tutulurlar. Kısa ve basit bir mesaj bu şekilde anlatılarak çok büyük bir etki oluşturabilir.

İlgi uyandır: Dinleyiciler çok sabırlı olmaz. Kendilerini oraya ait hissedip hissetmediklerine veya dinleyip dinlemeyeceklerine hemen kara verirler. Eğer başta dikkatlerini çekmezseniz bunu sonra gerçekleştirmeniz çok zor olacaktır.

Basitleştir: Konuyu sizin kadar iyi bilen bir dinleyici grubuna hitap etseniz bile, basit cümleler kurmalısınız. Burada, ne kadar bildiğinizi göstermek yerine gelenlerin ihtiyaç duyduğu bilgileri anlayabileceği şekilde aktarmanız esastır.

Aksiyonu koru: Konuşmanızın detayları tarafınızdan çok iyi bilinse de süreç dinleyici için sürpriz kalmalı. Başta dinleyicinin ilgisini uyandırmış olmanız yetmez; sesinizi vücut dilinizi kullanarak çarpıcı görsel malzemelerden yararlanıp soru sorarak dinleyiciyi canlı tutmalısınız.

Reklam yapmadan eyleme geçir: Bu sunumdaki amaç sadece bilgi transferi değil, önceden belirlenen amaçlar doğrultusunda katılımcıyı eyleme geçirmektir. Bunu sözlü yapıyor olmanızdan kimse hoşlanmayacaktır. ‘Artık bundan sonra benim gibi düşüneceğinizden eminim.’ gibi bir bitiriş, kötü bir satış tekniğidir. Sunumunuza katılanların memnuniyeti zaten bu sonucu sağlayacaktır.

Kaynak: Bu yazı, Kolay İletişim tarafından, KobiFinans için, Adil Maviş’in "Söz Söyleme ve İnsanları Etkileme Sanatı” adlı kitabından derlenmiştir.

|
Sözlük ve diğer kaynaklar, iletişim için birçok farklı anlamlar sıralıyor: Bildirme ve göndermenin bir sanatı ya da unsuru... Aktarılan unsurlar ya da bilgiler... Not ya da bir diğer yazılı bilgilendirme örneği... Fikir ve düşüncelerin değiştirilmesi: Dil, mimik ya da jest gibi ortak semboller sistemiyle düşüncelerin kişiler arasında aktarımının gerçekleştiği süreç... Konuşarak ya da yazarak, içerisinde düşüncelerin etkili bir biçimde ifade edilmesiyle ve karşılıklı değişimiyle ilgilenen sanat...

İletişim, bilginin karşılıklı değişimidir ve etkili araçlarla anlaşma sağlamasıdır. Burada geçen etkili araçların anlamı şu: İletişim, vücut dilini, konuşmayı, yazmayı, işitmeyi ya da görmeyi de içerir.

Evet, iletişimin temel işlevi, karşılıklı bir anlaşma sağlamasıdır. İki yönlü bir diyalogumuz olmadıkça, herhangi bir iletişimden söz edilemez. Bir bilgi vermek yeterli değildir; çünkü bu durum, karşılığında bir insanın işitiyor, onu anlıyor olması anlamına gelmeyebilir. Örneğin, bir öğretmenin ders anlattığını düşünelim. Bu bir iletişim midir? Elbette hayır! Tek yönlü iletişim, iletişim değildir! Elimizdeki konu hakkında dünyanın en önde gelen otoritesi olabiliriz, ancak bilgiyi diğer kimselere gönderme ve aktarma konusunda güçlük çekiyorsak, iletişimimiz başarısız ve etkisiz olabilir.

Konuyu iş dünyası açısından ele alırsak, bu dünyada neden iletişimin öneminin arttığına da bakalım. Aslında temel yaklaşım aynı: Eğer etkin bir iletişim kurabiliyorsanız, fikirlerinizi rahatlıkla satabilirsiniz. Kendinizi ve konunuzu rahatlıkla ifade edebilme yeteneğiniz, en değerli varlığınız olacaktır.

Yönetim danışmanı John D. Rockefeller’in da söylediği gibi, “İnsanlarla ilgilenebilme yeteneği, tıpkı şeker ya da kahve gibi satın alınabilir bir şeydir ve ben yalnızca o yeteneğe bile daha fazla ödeyeceğim”. Hemen hemen her gün, başarısız bir iletişimden kaynaklanan hatalar ve sorunlar görülebilir ve iletişim halihazır bir günah keçisi haline gelir. Uzmanların bize söylediği gibi, iletişim çabalarımızın yüzde 70’i yanlış anlaşılma, yanlış yorumlama, reddetme, hoşlanmama ya da çarpıtma gibi durumlarla sonuçlanır. Bu nedenle, iletişimi ciddiye almakta büyük fayda var!

Kaynak: Bu yazı, Kolay İletişim tarafından, KobiFinans için hazırlanmıştır.

|
Basın mensubu ile bir araya geldiğiniz her yer, sizin için kendi mesajlarınızı aktarabileceğiniz bir platforma dönüşebilir. Bilinçli ve programlanmış bir buluşma ise kendinizi gazeteci ve yayın organı vasıtası ile kamuoyuna tanıtmak için önemli bir fırsattır. Ancak bu ortamlarda doğru strateji ile planlı olarak hareket etmeniz gerekir.

İletişimde meydana gelebilecek bir hata veya kullanılacak yanlış bir ifade kimi zaman, iş ve itibar kaybına neden olabilecek durumlara dönüşebilir. Bu nedenle medya ile iletişime geçmeden önce şirketiniz, ürün veya sunduğunuz hizmetler hakkında ifadelerinizi kesinleştirmeli, vereceğiniz mesajları belirlemelisiniz. İster bir röportaj esnasında veya bir davette, ister yazılı bir açıklamanın satırlarında yer alsın, kullanacağınız ifadelerin şirketiniz için kayıt altına alınan bilgiler olduğunu unutmayın. Unutmayın ki gazeteci için “off the record” (kayda alınmama) yoktur.

İletişimde dikkatli ve bilinçli olmak, ezberlenmiş cümleler kullanmanız veya samimiyetinizi yitirmeniz anlamına gelmez. Aksine samimi, konusuna hakim, konun akışını yönetebilen, kendine güvenen bir yapıda olmalısınız; rol yapmayın başkası gibi davranmaya çalışmayın. Sergileyeceğiniz tutum ile gazeteciye her zaman kapınızın açık olduğu, kendisine konunuzla ilgili her konuda danışabileceği, çekinecek, saklanacak bir durum olmadığı hissini verebilmelisiniz.

Herhangi bir gazeteci ile şirketinizi anlatmak için bir görüşme planladıysanız, görüşme öncesinde mutlaka hazırlık yapın. Şirketinizi hangi yönleri ile anlatacağınızı, vereceğiniz mesajları, sunacağınız bilgi ve dokümanları görüşme öncesinde mutlaka hazırlayın. Aksi taktirde, dağılan ve amacından sapan konuşmalar, dokümanları ararken yaşayacağınız vakit kaybı; dikkat kaybına, gazetecinin konu hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmamasına ve istediğiniz etkiyi yaratamamanıza neden olacaktır.

Gazeteci bir kayıt cihazı kullanıyorsa, teybin sürekli açık olduğunu düşünerek konuşun. Hataları, yanlış anlamaları minimuma indirmeye çalışın. Röportajın kayda alınmasını istemiyorsanız, olumsuz bir durum ile karşılaşmamak için geçerli bir neden belirtmeniz gerekir. Görüşme esnasında, gazetecinin konuyu doğru algılamasını ve yanlış bilgilerini doğrularla değiştirmesini sağlayarak, söylemek istediğiniz mesajı yalın bir şekilde iletin.

Karşınızdakini kırmadan ‘hayır’ demeyi öğrenin. İyi bilmediğiniz ya da henüz açıklanmaması gereken konular hakkında ileriki bir tarihte görüşme olanağı yaratın. Gerekirse konuyu daha iyi bilen, şirketinizde uzman başka bir kişiye danışabilirsiniz. Olumsuz sorulara olumlu cevap verin. Yanlışları kanıtlarla belgeleyerek; “Doğrusu şu….” diye söze başlayabilir ve kendi olumlu mesajınızı verebilirsiniz. Başkalarının suçlamalarını ve yorumlarını tekrarlamayın, başkalarını suçlamayın. Rakiplerinizin isimlerini kullanmayın, atıfta bulunmayın.

TV Çekimlerinde Nelere Dikkat Edilmeli?
Öncelikle giyim konusundan başlayalım. Zıt renkler yerine, birbirinin tonu olan kıyafetler tercih edilmeli. Örneğin siyah takım elbise ile beyaz gömlek yanlış bir tercih olur. Bu renkler yerine lacivert takım elbise - mavi gömlek gibi seçimler yapmalısınız. Desenli veya çizgili kumaşlar tercih etmemelisiniz. Ekranda çizgiler dans eden rahatsız görüntüler oluşturur. Büyük ve görünüşte kalabalık yaratabilecek aksesuarlardan da uzak durmalısınız. Genel olarak düz ve koyu renkler her türlü fonla uygun olacaktır. Dış çekimlerde güneş gözlüğü, şapka vb. aksesuarlar kullanmamaya özen gösterin. Çekime başlamadan önce mutlaka saçınızı, kıyafetinizi, aksesuarlarınızı son bir kontrolden geçirmeyi unutmayın. Çekim esnasında kameraya değil, röportajı yapan gazeteciye bakın. Kamera sizin için en doğru görüntüyü yakalayacaktır.

Basın Toplantısında Nelere Dikkat Edilmeli?
Toplantı esnasında amacınıza uygun özet bir sunum veya konuşma hazırlamanız gerekir. Bu çalışmaların gerek teknik açıdan sunumu gerekse sizin toplantının yapılacağı alandaki rahatlığınızı sağlanmak açısından mutlaka öncesinde bir prova alın. Soru-cevap bölümünde sorulara net ve açık cevaplar verin. Konunuzun dışında gelen sorulara uygun bir dille geri çevirerek toplantının konusuna geri dönün. Soruları yanıtlarken, toplantının başlangıcında verdiğiniz mesajları tekrarlayın. Toplantının bitiminde herkesin konu hakkında yeterli bilgi sahibi olduğundan emin olun.
Kaynak: Bu yazı Kolay İletişim tarafından KobiFinans için hazırlanmıştır.

|
Globalleşen ekonomi ve zorlaşan rekabetin dolaylı etkisi ile önem kazanan Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), yeni dünya vizyonunda şirketlerin itibar yönetimi, yüksek marka değeri ve sadık müşteri yaratmak için uyguladığı bir politika haline gelmiştir. Yüksek teknoloji ve pazarların birbirlerine yakınlaşması ile birçok ürün eşdeğer hale gelmiş, ürünlerin tüketici açısından tercih edilmesinde değer yaratan ve fayda sağlayan markalar ön plana çıkmaya başlamıştır. Özetle KSS, 21’inci yüzyılda sürdürülebilir kalkınmanın olmazsa olmaz unsurlarından biri olarak kabul ediliyor.

Kurumsal sosyal sorumluluk, toplumun yaşam kalitesini iyileştirmek için, kendi çalışanları ve onların aileleri, yerel halk ve bütün toplumla birlikte sürdürülebilir bir dünya için ekonomik, çevresel, kültürel ve sosyal gelişmeye destek verme sorumluluğudur. Şirketlerin tüm paydaşlarına ve topluma karşı etik ve sorumlu davranması, bu yönde kararlar alması ve uygulamasıdır. Asla sponsorluk kavramı ile karıştırılmaması gerek, ekonomik kaygılara yer vermeyen KSS çalışmaları, kamuoyunda yarattığı etki ile itibarın ve marka değerinin artmasına yardımcı olur. Şirket için KSS kalite kriteri olarak görülmelidir. Bu anlamda misyon, vizyon ve hedefleriyle örtüşen bir uygulama stratejisi geliştirmeli ve doğru planlanmalı, rol model oluşturacak biçimde paydaşlarıyla paylaşılmalıdır. KSS çalışmalarına gerçek anlamda karar veren bir şirket, belirlediği stratejiye uygun olan bir süreç haritası hazırlamalı ve bu haritayla örtüşen bir üretim ve hizmet planlaması yapmalıdır. Bu süreç uzmanlar tarafından yönetilmeli ve dışarıdan alınan hizmetler ve iç yönetim de buna katkı sağlamalıdır.

KSS projelerinin diğer bir önemli kriteri ise sürdürülebilir olmasıdır. Toplumda fayda sağlayan bir çalışmanın değeri ölçülemez. Ancak gerçek anlamda bir KSS projesi, uzun soluklu, toplumsal anlamda fayda üreten ve kalıcı yarar sağlayan çalışmaları içermelidir. Kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının tüm süreçleri ölçülebilir ve raporlanabilir bir değerlendirme sürecine sahip olmalıdır. Bu anlamda kalıcılığı sağlayacak olan ölçülebilirlik, toplumsal fayda ile ilgili bilimsel alanlarda gelecekte de başvuru kaynağı olabilmeli, elde edilen veriler akademik çevreler veya kamu kuruluşları tarafından değerlendirilebilmelidir.

KSS; markanın itibarı, bilinirliği ve tercih edilirliğine doğrudan etki eder. Proje yürüten bir şirketin, satılan üründen elde edilen gelirin belirli bir kısmının projeye aktarılacağını duyurması o ürünün tercih edilirliğini, çalışanlarının projede bizzat yer almalarını sağlaması ise çalışanların aidiyet duygularını artırır. Özetle KSS hem şirkete, hem topluma kazandırır. Tüm bunların yanı sıra KSS, yardımseverliğin ötesinde bir kavramdır. Bir şirketin kurumsal sosyal sorumluluğunu yerine getirmesi demek, tüm paydaşlarına (çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, ortaklar, bulunduğu çevre, yatırımcılar vb.) ve çevreye karşı tamamen sorumlu olması ve tüm kararlarında bu unsurları göz önünde bulundurması anlamına gelir.

Şirketinizde henüz bu alanda bir çalışma başlatmadıysanız, şirketinizin her kademesinden bir çalışanın oluşturacağı bir komite ile çalışmaya başlayabilir, şirketinizin konumu, faaliyet alanı ve değerlerine uygun açıdan gerçekleştirebileceğiniz çalışmaları listeleyebilirsiniz. Bölgenizin fayda sağlayabileceğiniz çalışmaları listeleyebilir veya bu konuda bir Sivil Toplum Kuruluşu ile işbirliğine başlayabilirsiniz.

Kaynak: Bu yazı Kolay İletişim tarafından KobiFinans için hazırlanmıştır.

|
Şirketlerin reklam ve tanıtım amacıyla, daha geniş kitlelere ulaşmak için bir etkinlik, organizasyon ya da bir kişiye kaynak aktarma yoluyla destek verilmesi sponsorluk olarak tanımlanıyor. Sponsorluk faaliyetleri son yıllarda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaygınlaşarak artıyor ve klasik pazarlama araçları arasında fark yaratarak ön plana çıkıyor. Bu ilginin en büyük nedeni ise, şirketlerin sponsorluk faaliyetleri aracılığıyla hedef kitleleriyle doğrudan ve interaktif iletişim kurabilme imkanı bulmalarıdır. Sponsorluk aynı zamanda, hedeflenen kitlenin bilinç altında marka imajını güçlendirerek, dolaylı olarak satın alama tercihini de etkiliyor.

Şirketlerin değişen rekabet koşullarında rakipleri arasında ön plana çıkarak, markalarının bilinirliğini arttırmaları ve hedef kitle ile duygusal bir bağ oluşturmaları için en doğru bütçeyle en etkin ve doğru pazarlama aracını seçmeleri kaçınılmaz olmuştur. Türkiye’de profesyonel anlamada yeni gelişmeye başlayan sponsorluk sektörü yapılan araştırmalara göre daha çok “bağış” olarak algılanıyor.

Sponsorluk çalışmaları şirketin kurum kültürü, stratejisi, faaliyet alanları ve hedef kitlesi doğrultusunda seçildiğinde ve yürütüldüğünde başarılı sonuçlara doğurur. Ancak sponsorluk çalışmaları mutlaka ölçümlenmelidir. Ölçümleme, sponsorluk öncesi ve sonrasında iki aşamada gerçekleştirilerek, hedef kitle arasında bilinirliğin artış oranı tespit edilmeli ve sponsorluğun katkısı belirlenmelidir. Reklam yasağı olan sektörlerde ise sponsorluk çalışmaları ayrı bir önem taşır. Bütçeleri uygun olmasına karşın yasal kısıtlamalardan ötürü reklam ve ilan çalışması yapamayan sigara, alkol ve ilaç üreticileri için sponsorluk, direk ve dolaylı hedef kitleye ulaşılması açısından reklamın yerini alır.

Sponsorluğun yapılma nedenlerini şöyle özetlemek mümkün:

* Şirketin ürün ve hizmetlerinin tanıtımının yapılması veya bilinirliğinin arttırılması

* Hedef kitlenin ürün/hizmetler üzerinde deneyim sağlaması.

* Projelere destek vermek.

* Satışlara katkı sağlamak.

* Markalaşma sürecine destek olmak.

En Çok Hangi Alanda Sponsorluk Yapılıyor?
Sponsorluk çok farklı alanlarda yapılabilir. Ancak sorun, Türkiye’de ve dünyada en çok tercih edilen alan olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni ise yüksek ve dikkatli takipçi hedef kitlesi ile geniş kitlelere ulaşabiliyor olunması. Aynı zamanda son dönemde bazı şirketlerin, spesifik hedef kitlerine yönelik konser ve kültür sanat aktivitelerine sponsorlukları görülüyor.

Kaynak: Bu yazı Kolay İletişim tarafından KobiFinans için hazırlanmıştır.

|
Şirketler halkla ilişiler çalışmalarını çoğunlukla dış hedef kitleye ulaşma amacı ile gerçekleştiriyor. Şirketin başarı hedeflerine ulaşması için dış kitle kadar önemli diğer bir hedef kitle ise çalışanlar, yani iç hedef kitledir.

Şirket çalışanları, şirketin gönüllü birer sözcüsü, temsilcisidir. Şirket çalışanı üzerinde yaratılan sadakat, maddi ve manevi memnuniyet sunulan ürünlerin kalitesini etkileyeceği gibi, her çalışanın memnuniyetini kendi sosyal çevresine anlatmasıyla da şirket itibarına doğal katkı sağlanabilir. Bir şirketin gelişen teknoloji ile insan gücüne ihtiyacı her geçen gün azalsa da, en önemli değeri yine de insan kaynağıdır.

Kurum içi halkla ilişkilerin bu noktada, şirket ile çalışanlar arasında sağlıklı ve süreklilik gösteren karşılıklı iletişimi sağlayan çalışmaları yürütür. Ne yazık ki; yapılan araştırmalar, çalışanların yüzde 70’inin şirketleri hakkında bilgi edinemediğini, bu ihtiyaçlarını dedikodu yoluyla karşıladıklarını ortaya koyuyor.

Şirketler çalışanlarına yönelik belirli bir iletişim politikası ve stratejisine sahip olmalıdır. Bu planlama, şirketin diğer bir birimi olan insan kaynakları ile halkla ilişkilerin ortak çalışması sonucu oluşturulmalıdır. Bu planlamanın amacı etkin ve verimli iletişimle güven sağlamak, çalışanların ihtiyaç duyduğu bilgileri kolaylıkla ilk ağızdan öğrenebilmeleri, çalışanların işletmeye katkısını arttırmak ve dolayısıyla çalışanları gerçek anlamada işletmenin bir parçası haline getirmektir.

Kurum içi iletişimin etkin ve verimli olabilmesinde “kurum kültürü” büyük rol oynar. Kurumun bireyleri tarafından paylaşılan ortak değerleri ifade eden “kurum kültürü” çevre, değerler, kahramanlar, toplantılar ve şirketin felsefesini ifade eden hikayeler gibi unsurlardan oluşur. Kurum içi iletişim çalışmalarında karar verilmesi ve planlanması gereken diğer bir konu ise kullanılacak araçların tercih edilmesidir. Çalışan profiline göre tercih edilebilecek bu araçlara, gelişen teknoloji ile yenilerini eklemek mümkün olur. Bu araçların belli başlı olanlarını şöyle sıralayabiliriz:

* Kurum içine yönelik yayınlar

* Mektuplar

* e-postalar

* İlan Panoları

* Sergilemeler

* Kuruluş raporları

* Kapalı devre TV

* Toplantılar

* Motivasyon aktiviteleri

* İstek ve şikayet kutuları.

Kaynak: Bu yazı Kolay İletişim tarafından KobiFinans için hazırlanmıştır.

|
Kriz yönetiminin ve iletişiminin açıklamasını ve yönetimsel etkisini doğru ifade edebilmek için öncelikle krizi doğru şekilde tanımlamak gerekir. Kriz yönetim uzmanları tarafından, birçok farklı biçimde tanımlansa da genel anlamada “düzgün olmayan, reform gerektiren, istikrarsız bir durum” olarak ifade edilir.

Her düzgün olmayan durum kriz değildir. Tanımını biraz daha açmak gerekirse, “şirketin üst yönetim hedeflerini tehdit eden, kuruluşun varlığını tehlikeye sokan ve hızla tepki verilmesi gereken özel bir durum” olduğu söylenebilir. Kriz iletişimi ise bu dönemde yürütülecek strateji ve iletişim politikalarının toplamıdır. Krizin yönetilmesi ise profesyoneller tarafından koordine edilmesi ve şirketin her kademesi tarafından ciddiyet ve önemle dahil olunması gereken bir süreçtir.

Kriz iletişimi, krizin doğuşu ile gündeme alınmamalıdır. Halkla ilişkiler çalışmalarına önem veren bir şirket, kriz öncesinde hazırlıklı olmalıdır. Kriz yaratacak konu bilinemese de, uygulanacak strateji, kriz yönetim ekibi ve taslak bir yol haritası hazırlanmalıdır. Böylece kriz döneminde daha hızlı hareket edilmesi sağlanabilir. Unutulmamalıdır ki; kriz iletişiminde zaman kısıtlaması, hızlı hareket etmeyi gerekir. Krize dair dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri de, hangi araçla oluşursa oluşsun, gelişmeler sırasında tüm iletişim araçlarının kullanılabileceğinin unutulmamasıdır. Kriz iletişimi, gerçek bir profesyonellik ve işbirliği gerektirir. Kriz dönemlerinde karar verme mekanizması çabuk işlemelidir. Aksi taktirde, mesajların iletilmesi tehlikeye girebilir. Krizin oluşması ile beraber hızlıca harekete geçilmeli ve belirli aşamalarla ilerlenmelidir. Bu dönemde sessiz kalma veya hızlı hareket edilemediği için sessizlik olarak algılanabilecek süreç itibar kaybınızı hızlandıracaktır.

Öncelikle; krize neden olan konun gerçekliği, kaynağı ve çıkış noktası araştırılmalıdır. Konu ile ilgili tüm bilgiler toplanmalı ve gerektiğinde açıklamada yer alabilmesi açısından derlenmelidir. Araştırma sonucunda varılan tespitler ile konun ciddiyet derecesine göre planlama aşamasına geçilmelidir: Basın sözcüsü, ulaşılacak hedef kitle, strateji, kullanılacak araçlar, iletişimin tonu, mesajları belirlenmesi bu aşamada hızlıca planlamalıdır. Bir sonraki aşama ise hazırlana planın vakit kaybetmeden uygulamaya geçirilmesidir. Bu aşamada tüm hedef kitlelere eş değerde, en detaylı bilgiler, planlama çerçevesinde iletilmelidir.

İletişimin en önemli başarı kriteri ölçümleme, kriz iletişim sürecinde de uygulama aşamasından sonra mutlaka gerçekleştirilmelidir. Genel hedef kitle açısından değerlendirmeyi içeren ölçümleme çalışmaları, kriz iletişiminde gösterilen başarının oranını ortaya koyar. Bu sonuç aynı zamanda kriz sonrası itibar düzeyini ölçebilir, istenmese de gelecek dönemde yaşanabilecek diğer krizler için planlama aşamasında kaynak oluşturabilir.

Diğer yandan, kriz dönemi yalnızca bir tehdit unsuru olarak da görülmemelidir. Doğru yönetilen ve değerlendirilebilen kriz dönemi, şirketlerin kamuoyu gözünde güvenlerini tazeledikleri ve itibarlarını güçlendirdikleri bir sürece de dönüşebilir.

Kaynak: Bu yazı Kolay İletişim tarafından KobiFinans için hazırlanmıştır.

|
Halkla ilişkiler ve iletişim kurumsal bir işlevdir ve bir bütünlük içerisinde yaşama geçmesi gerekir. Bunun yolu da şirketi yöneten üst yönetim kadrolarının bu işi asli işlerinin bir parçası olarak görmeleri ile gerçekleşebilir. Ancak şirketin ve üst yönetimin ilerleyeceği yolu gösterecek ve onları bu doğrultuda koordine edecek bir halkla ilişkiler uzmanına ihtiyaçları vardır. Her başarılı işletmenin ardında, bir halkla ilişkiler danışmanı ya da bir grup halkla ilişkiler uzmanı bulunuyor.

İşletmelerin neden halkla ilişkiler uzmanı çalıştırmaları gerektiğine kısaca bakalım:

Profesyonel Bir Başlangıç Yapmak İçin
İmaj önemlidir. Halkla ilişkiler uzmanları, bu önermenin doğru olduğunu bilirler. Çoğu insan, iyi bir görsel temsilin gücünü küçümser. İş dünyasında profesyonel bir başlangıç yapmak için, yalnızca teknik ve ekonomik bilgi birikimine sahip olmak yeterli değildir; aynı zamanda görsel temsile de ihtiyaç vardır. Bir logo, bir slogan ve şirketi tipik bir biçimde temsil edecek tüm malzemeler bu görsel temsile dahil olur. Halkla ilişkiler danışmanları, şirkete uygun bir görsel kimlik planı yaratmak için tasarımcılarla birlikte çalışırlar. Şirketin dışarıya sunduğu tüm dokümanların, bu plandaki kurallara uygun olması gerekir. Ayrıca, içerikleri doğru olmalı ve profesyonel bir üslupta yazılmalıdır. Halkla ilişkiler uzmanları, bir şirketin çalışanlarını, kaliteli iş mektupları oluşturmak ve sonuç olarak, potansiyel müşterilerden olumlu geri dönüş almak konusunda eğitebilirler.

İletişim Kurmanın Sırlarını Öğrenmek İçin
İletişim, sözcüklerden fazlasını ifade eder. Standartlar halen kabul görse de bazen orijinallik, başarının anahtarı olur. İyi bir iletişimci, hedef kitlesini anlar ve mesajını tam da istenen başarıyı getirecek biçimde kurgulamayı bilir. Ancak, doğuştan iletişimci olan insan sayısı azdır. Halkla ilişkiler danışmanları, etkili iletişimin “hilelerinden” yararlanırlar. Başarılı iletişimin anlamı, varsayımla nasıl ilgileneceğini, vücut diliyle nasıl çalışacağını, şekil, alışkanlık ve fikirleri nasıl anlayacağını, birinin sorun ya da sorularını nasıl dinleyip yanıtlayacağını bilmek ve özgüven kazanma yetisine sahip olmaktır. Halkla ilişkiler uzmanları, girişimcileri mücadelelerle ya da zor insanlarla başa çıkma ve hedef kitle üzerinde iyi bir etki bırakma konusunda eğitebilirler. Ayrıca, fiziksel görünümün de iletişimde büyük rolü vardır, başarı için giyinmenin sırlarını bilirler.

Kamuda Olumlu İzlenim Yaratmak İçin
Girişimcilerin halkla ilişkiler konusundaki eksiklikleri, işletmenin başarısına ciddi biçimde zarar verebilir. Çoğu işadamını en çok zorlayan kısım ise kamuya doğru mesajı vermektir. Basılı dokümanlar, şirketinizi doğru şekilde anlatan ifade ve mesajlarla dikkatle hazırlanmalıdır. Halkla ilişkiler uzmanları, kamunun yanlış varsayımlarını ve diğer olumsuz görüşlerini nasıl ortaya çıkaracaklarını bilirler ve olumlu bir algı yerleştirmeye çalışırlar. Acı ama gerçektir ki, bir mesajın güvenilebilirliği, kamuya ulaştırılma biçimlerine bağlıdır. Bir uzman işe dahil değilse, büyük ihtimalle kötü bir strateji, kamunun fikrini örseleyecek ve istenmeyen bir güven kaybına yol açacaktır.

Bir İşi ve Ürünü Etkin Biçimde Tanıtmak İçin
Halkla ilişkiler uzmanları, araştırma, inceleme ve diğer stratejiler ile müşterilerine, pazardaki eğilimler hakkında ayrıntılı raporlar sunabilirler. Bu raporlar, potansiyel müşteri gruplarının ihtiyaçlarını ve bu ihtiyaçların nasıl karşılanacağını belirler. Rekabeti ve müşteri tarafındaki algılamaları analiz ederek, bir medya kampanyası için en iyi yaklaşımı tespit edebilirler. Etkin bir tanıtım için gerekli broşür, föy, sunum, web ilanı, web sitesi ve hala en etkili ve saygın olan basın bülteni gibi farklı birçok aracı düzenlerler. Sorun şu ki basın bülteni, bir uzmanın danışmanlığı olmadan, medyadan yeterli ilgiyi göremeyecektir. İşte bu yüzden halkla ilişkiler uzmanlarına ihtiyaç vardır; güvenilir ve haber değeri taşıyan bir basın bülteni yaratmak için…

Ekonomik Değişikliklere Hızlı Tepki Verebilmek İçin
Benzer ürün ve hizmetlere doymuş bir ticari dünyada, bir şirket ya da girişimci için belki de en zor iş, bir isim yapmak ya da bir ürünü pazara karlı bir biçimde sürmektir. İşletmeler, çalışmalarını güçlendirmek ve güvenilirlik kazanmak için, tüketicilere yönelik yaratıcı bir yaklaşıma, satış sonrası servis de dahil iyi müşteri hizmeti ve desteğine ihtiyaç duyar. Halkla ilişkiler uygulamaları profesyonelce yapılan bir değerlendirme, analiz ve tahmin yoluyla değer katarak çeşitli iş yaklaşımlarının geliştirilmesinde kullanılabilen, yararlı bir araçtır. Ekonomik manzaranın sürekli değiştiği göz önüne alınırsa, dev bütçelere sahip uzun vadeli programlar gerçekçi değildir. Stratejik halkla ilişkiler, hızlı, uyarlanabilir, etkili ve makul ücretlendirilmiş olmalıdır. Çünkü ticari ve endüstriyel ortamlar günümüzde hızla değişmekte ve pek çok durumda, bir kampanyanın zaferi için belirleyici olan hızlı tepkileri zorunlu kılmaktadır.

Kaynak: “Mihaela Lica” nın “Yeni İşletmeler İçin Halkla İlişkiler” adlı yazısından derlenmiştir.

|